Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ortaçağdan Yirminci Yüzyıla

Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam

Suraiya Faroqhi

Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam Sözleri ve Alıntıları

Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam sözleri ve alıntılarını, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam kitap alıntılarını, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
...ilk kez 18. yüzyılda mezar ve vakıf kitabelerinin Türkçe yazılması yaygınlaştı; oysa daha önceleri bu tür yazıtlarda Arapça ve Farsçanın kullanılması adetti. 19. yüzyılın sonlarında İslam hukuku(Mecelle) Türkçe olarak yazıya geçirildi ve böylece Arapçanın İslam hukuku alanındaki tek dil olması son buldu.Bu çerçeveden bakıldığında, Cumhuriyet döneminde siyaset adamlarının ve edebiyatçıların, yaşamın akla gelebilen her alanında Türkçe kullanılması ve ayrıca, gerektikçe uygun uzmanlık dilleri oluşturulması girişimlerinin eski bir gelenek içinde yer aldığı görülür.
Sayfa 43 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Sultan Il. Mahmud tarafından hızlandırılan laikleşme eğili­mi, aslında önemli nedenlere dayanmaktaydı. Asıl amaç, orduyu finanse edecek parayı bulmaktı; bu nedenle, 18. yüzyılda başlayan vakıfları devlet denetimi altına alma denemeleri artık yoğunlaştırılmıştı,24 Nitekim 1826'dan sonra vakıflar özel bir nezarete bağlanarak kamulaştırılmıştı. Bu durum, o güne dek vakıf idaresinden önemli gelirleri olan ulema ve özel­likle ileri gelenlerin siyasi nüfuzunun iyice azalmasma sebep oldu. Bir yandan medreseler devletin denetimine sokulurken, diğer yandan yeni kurulan teknik okulların yararına bu dini okullar bilinçli bir tavırla ihmal edildi. Bu nedenle entclektüel iddiası olan ulema başka eğitim alanları seçmek zorunda kaldı... İlk bakışta II. Abdülhamid döneminde bu gelişmenin durdurulduğu­nu düşünmek mümkün, çünkü bu dönemde hükümdarın dini meşruiyeti ön plandaydı. Osmanlı padişahının tüm Müslümanların halifesi olması, özellikle imparatorluk dışındaki, Avrupa'nın sömürgeterindeki Müslü­manların gözünde vurgulanıyordu... Öte yandan devlet kadrolarına teknik ve idari uzman hazırlayan din dışı okulların kurulması, Abdülhamid döne­minde de devam etti. Özellikle askeri okullar, laikleşme sürecinde önemli bir işlev üstlendiler.
Sayfa 282 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Reklam
Ankara'da 16. yüzyılda ortaya çıkıp 20. yüzyılın başlarına kadar yaygınlığını sürdüren bir adet vardı; yoksul bir aile küçük yaştaki kız çocuğunu zengin bir eve hizmetçi olarak veriyordu. Kız orada yetişiyor, bakılıyor ve yaşına uygun hizmetlerde bulunuyordu. Evlenme yaşına geldiğinde ise yanında kaldığı aile onun çeyizini hazırlıyordu. Damadı bu ailenin mi yoksa kızın kendi ailesinin mi seçeceği, başlangıçta yapılan anlaşmaya bağlıydı. Bu anlaşmalar çoğu zaman sözlü yapılmış olmalıdır; ama bazen kadı sicillerine geçirilmiş olanları da vardır.
Sayfa 138 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Çay... an­cak 1930'lardan sonra, Türkiye'de de üretilmeye başlayarak Türklerin ulusal içeceği oldu; Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında çay sadece egzotik bir bitki olarak kabul ediliyordu.
Sayfa 299 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Göçebelerin İslami inançlarına yön verenler abdal denen dervişlerle baba adı verilen bazı tarikat şeyhleriydi. Bunlar doğa kültünün, bazen de bazı Şamanizm öğelerinin günlük ibadete girmesinde etkili oluyorlardı . Bu çerçevede kendi dinamiğine sahip yeni bir dini sentez yaratmışlardı. Sünni İslamın sapkınlık saydığı bu din anlayışı, daha sonraki yüzyıllar boyunca Osmanlı, özellikle de Anadolu kültür tarihinde önemli bir rol oynayacaktı.
Sayfa 36 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Osmanlı üst tabakası Avrupa'dan gelen yenilikleri ancak sürekli askeri yenilgilerin baskısıyla kabullenmiştir. Yine bu görüşe göre bütün bunlara, sadece zorunlu teknik yeniliklerle sınırlı kalması ve Osmanlı kültürünün özüne dokunulmaması koşuluyla olumlu bakılmıştır. Bu modelde gerçek payının bulunduğu kesindir, çünkü bu davranış biçimiyle bugün bile tutucu çevrelerde karşılaşılmaktadır.
Sayfa 27 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Reklam
Sofulu­ğuyla tanınan II. Bayezid, bir bölümü ancak lafta Müslümanlaştırılmış göçebe ve yarı göçebe Anadolu halklarının hak dinine daha temelli yön­lendirilmesi için Bektaşileri özellikle desteklemiş olmalıdır. Bektaşilerin zaman içerisinde, dine yöneltmeleri beklenen köylülerin bazı görüşlerini benimsemeleri ise, bu politikanın beklenmedik bir sonucuydu.
Sayfa 221 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
16. yüzyılda zeytinyağı Anadolu'da aydın­Iatmada kullanılır, yemeklerde ise pek görülmezdi. Yemek tereyağıyla pi­şerdi.Önceleri yavaş yavaş, daha sonra ise temelden değişecek olan tere­yağı alışkanlığı, bozkırlarda, büyükbaş hayvan yetiştiricilerinin bulunduğu yerlerde gelişmişti.
Sayfa 233 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Sanat tarihçileri, Osmanlı kentlisinin yaşayışında, atalarının göçebe geçmişine bağlanan izleri özellikle vurgulamışlardır. Bazı evlerin biçimi, bahçeli evlerin sevilmesi, eşyanın az olması ve kolay taşınabilir yaygıların kullanılması hep bu doğrultuda yorumlanmıştır.
Sayfa 190 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Bitlis beyinin sa­rayında sıcak şarap ikram edilirdi. Şarabın içerdiği alkol, ısının etkisiyle ortadan kalktığından içilmesinde sakınca yoktu.
Sayfa 245 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Reklam
Toplumdaki hiyerarşik yapıyı açıkça ortaya koyan şenlik alaylarına Os­manlılarda olduğu gibi Avrupa'da da hem ortaçağ sonlarında, hem de Rönesans'ta çok sık rastlanır. Şenlikler 18. yüzyılda da sürmüştür. Her iki kültürde de, toplumun hiyerarşik yapısını yumuşatmak ve kabul edilebilir bir düzeyde tutmak için, bu hiyerarşiyi bir ölçüde hicvetme yoluna gidil­miştir.Ama Avrupa'daki şenlik alaylarında öne çıkan ve 17 yüzyıldan itibaren kiliseyle devletin "müstehcen" bölümleri ayıklamasına ve sonunda halk şenliklerinin ortadan kalkmasına yol açan aşırı kaba espri öğelerine Osmanlılarda çok daha az itibar edilmiş olsa gerektir. Osmanlı şenliklerini izlemiş Avrupalı aristokratların ya da yüksek burjuvaların hepsi, halkın davranışlarındaki düzen ve disiplini övmüşlerdi. Bazı Avrupalılar, kendi kültür çevrelerinde sonradan erişilen bir nitelik olan disiplinli davranışı, Osmanlılarda zaten mevcut bir tutum olarak görüyorlardı. Yine de şenlik görevlileriyle alay edilmesinin ya da (bazı kukla oyunlarının metinleri göz önüne alındığında) iktidarı elinde tutanların zayıf ve gülünç yanlarını orta­ya çıkarmanın Osmanlı toplumunda da tabu sayılmadığı anlaşılmaktadır.
Sayfa 204 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Gülhane Hatt-ı Hümayunu ( 1839) ile Osmanlı İmparatorluğu'nun resmen dağılması ( 1923) arasındaki dönem, Cumhuriyet'in ön tarihi olarak da tanımlanabilecek bir geçiş dönemi sayılmaktadır.
Sayfa 299 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Osmanlı İmparatorluğu'nun Türklerin çoğunlukta bulunduğu bölgelerinde, özellikle de İstanbul'da, 16. yüzyıldan beri süren bir adet bir camiye para bağışında bulunulmasıydı . Bağışlanan bu paralar faiz karşılığı (çoğunlukla % 10-15) ve güvence alınarak işletilir, elde edilen gelirde de caminin bakımı sağlanırdı. Bu uygulamanın da tutulmayan bir yanı vardı, çünkü hukukçuların birçoğu paranın değerinin yeterince istikrarlı olmadığı görüşündeydi, oysa vakıf kurumunun temeli süreklilikti . Ayrıca İslam hukukunun (günümüze kadar) ısrarla savunduğu taiz yasağı da açıkça delinmiş oluyordu. Ama ulema arasındaki tartışmanın, sıradan bağışçıları böyle bağışlar yapmaktan alıkoymadığı anlaşılıyor. Örneğin 18. yüzyılın ikinci yarısında Bursa'da parasını faizle işleten o kadar çok vakıf vardı ki, bunlar için ayrıntılı kayıtlar tutulmuştu.
Sayfa 161 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Bizans devlet kilisesinin ve Balkanlar'ın kuzeyindeki Katolik hiyerarşinin takibatına uğrayan cemaatler çoğu kez özellikle İslamiyete yönelmişlerdir. Örneğin Orta çağda Bosna'da, kötülük ilkesine de [şeytana] en az Tanrı'ya verdikleri kadar önem vererek düalist bir öğretiye yönelen Bogomiller sayısız baskıya uğradıklarında böyle olmuştur. Ama İslamiyeti seçen Bosnalıların hepsinin Bogomil çevresinden olduğuna inanmak da tümüyle yanlış olur.
Sayfa 40 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Taş, sadece Mısır ve Halep gibi ağaç yönünden fakir, daha ucuz malzemenin bulunmadığı bölgelerde ya da çevrede çıkan taşın özellikle yumuşak ve kolay işlenebilir olduğu Orta Anadolu'daki Ürgüp gibi yörelerde kullanılırdı. İstanbul'daki konut yapımında en çok kullanılan malzeme ahşaptı ve bu evler rengarenk boyanırdı. Kuşkusuz pek çok kişi de evinin hava koşullarından harap olmasına ve bugün 19. yüzyıl sonu 20. yüzyıl başlarından kalmış ahşap yapılarda gördüğümüz gibi, renginin koyu kahverengine dönüşmesine göz yummak zorunda kalırdı . Ahşabın deniz yoluyla getirilemediği, bu yüzden de çok pahalı olduğu yerlerde hımış yapı tekniği geliştirilmişti . Bu teknikte yapının iskeleti ahşaptan yapılıyor, iskeletin arası kerpiç ya da tuğlayla dolduruluyordu. Ağacın daha da az bulunduğu Konya gibi yörelerde ise evler kerpiç ve çamurdan inşa ediliyor, sadece taşıyıcı öğeler ve çatı ahşap oluyordu. Ev gözden çıkarılıp terk edileceği zaman ahşap malzeme alınıyor, geriye sadece bir kerpiç yığını kalıyordu.
Sayfa 154 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
45 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.