Osmanlı ve İran'da Mezhep Ve Devlet

Taha Akyol

Öne Çıkan Osmanlı ve İran'da Mezhep Ve Devlet Gönderileri

Öne Çıkan Osmanlı ve İran'da Mezhep Ve Devlet kitaplarını, öne çıkan Osmanlı ve İran'da Mezhep Ve Devlet sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Osmanlı ve İran'da Mezhep Ve Devlet yazarlarını, öne çıkan Osmanlı ve İran'da Mezhep Ve Devlet yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
·
Puan vermedi
Mükemmel bit kitap, özenle yazılmış son söz... Taha Akyol hukukçu ama matematiksel bir zeka ile konuları ele alıyor, çok titiz ve bütünlüğü bozmayacak şekilde anlatıyor. Eseri çok beğendim, konuya meraklı insanların okumasını tavsiye ederim.
Osmanlı ve İran'da Mezhep ve Devlet
Osmanlı ve İran'da Mezhep ve DevletTaha Akyol · Milliyet Yayınları · 1999108 okunma
Safevi kuvvetleri İran'da bir baştan öbür başa yürürken, Sünnilere kılıç zoruyla Şiiliği empoze etmiş, bunu kabul etmek istemeyen Sünnilere karşı gaddarca davranılmış ve çoğu öldürülmüştür." Arjamani'ye göre, "İran'da nüfusun çoğunluğunu oluşturan Sünniler, ya Şiiliği, ya ölümü seçmek zorunda bırakıldılar. Cleveland da "Şiiliği yerleştirmek için Şah İsmail'in Sünni cemaatleri dağıttığını ve Şiiliği kabul etmeyenlerin öldürülmesini emrettiğini" yazıyor. "Hatta Hz. Ali'nin, Şah İsmail'e rüyasında, Şiiliği kabul et meyen halktan Müslümanları silahlı askerlerle kuşatıp 'halletmesini" söylediği şeklinde uydurma, fakat Sünnilik karşıtlarını kuvvetle tahrik edecek söylentiler de yayılıyordu. Bu tür rüya söylentilerinin mistik bir kültürdeki etkisini tahmin etmek zor değildir
Reklam
İlk Osmanlı medresesinin hemen Orhan Bey zamanında kurulması tesadüf değildir. O çağlarda hukukun en önemli kaynaklarından biri medrese idi. Medreseyle birlikte, Osmanli'nin baştan beri varolan "Sünni" karakteri giderek daha dominant ve "merkezi" hale geliyordu. Hele de I. Murat zamanında, "devşirmelerden oluşan, çok sıkı disiplinli Yeniçeri ordusunun kurulması disiplin ve hiyerarşi tanımayan Türkmen aşiretlerinin, süvarilerinin, derviş gazilerin etkisizleşecek olmalarının bir işaretiydi. Zaten "devşirme" yoluyla Yeniçeriliğin kurulmasındaki amaç aşireti, işi, dükkânı olmayan, mutlak olarak Padişah'a bağlı (kul) bir ordu oluşturmaktı. Osmanlı tarihçisi Şamdanizade bunu şöyle anlatır: "Müslüman evladından (devşirme) alınmaz idi. Hatta sünnetli do- ğan zımmi (gayrimüslim) evladı dahi şüphelü deyu alınmaz idi. Zira Müslüman evladı kâr ve kisp (ticaret ve kazanç) bilür, hıyn-i muzayakada (tehlike anında) babası anası yanına kaçar, zahmete tahammül etmez deyü kabul olunmazdı. İlla reaya (gayrimüslim) evladı (devşirilip Müslüman olduktan sonra) cenkten dönemez, dönse hakkından gelinür, kaçamaz deyü böyle kanun kılınmıştı." Böyle bir profesyonel ordunun büyük bir önem ve işlev kazanacağı bellidir. Kurumlaşmalar yoluyla Sünni "merkez”in gücü arttıkça, Türkmen aşiretleri ve heterodoks - İslam "kenar" da kalıyordu.
Oniki İmam'ın hepsi Hz. Ali'nin soyundan geldiği için, İmam Musa Kâzım dolayısıyla Şah İsmail de Hz. Ali soyundan gelmiş oluyordu ve Safevilerin iddiasına göre, Şah'a "günahsızlık" ya da "yanılmazlık" (ismet) niteliği kazandırıyordu. Sünni Islamda ise, günahsızlık, yanılmazlık sıfatları sadece Peygamberlere mahsustur, Peygamberler dışında hiçbir kişi ve makam bu niteliğe sahip olamaz. Özellikle Büyük Abbas'la birlikte, Safevi şahları artık "şeyh" ve "mürşid - i kâmil" den öteye, Oniki İmam'ın temsilcisi ve Fars geleneklerine uygun "Kisra"dırlar. Osmanlı'nın artık "Beh" değil "Sultan" olması gibi... Fakat, 'İran Şahı'nın otoritesi, 'Osmanlı Sultanı'ndan daha mutlaktır. Savory'nin belirttiği gibi Şah, hem Fars geleneğindeki "tanrısal kral" ve "Tanrı'nın gölgesi"dir, hem Şiilikte iman esaslarından biri olan "Oniki İmam"ın ve Mehdi'nin temsilcileridir.
Sayfa 118Kitabı okudu
Tarihçi Prof. Mustafa Akdağ, 'şeyh' veya 'veli' denilen tarikat liderlerinin "mânâlar dünyasında uçtuklarını", buna karşılık medreseli "fıkıhçıların bu dünyada işe yarayan işlerle uğraştıklarını" belirttikten sonra diyor ki: "Devlet demek Toprak Dünyasının idaresi demek olduğu için, 'velilerin' nüfuzları ne olursa olsun, fıkıhçılar - riyazetçilerin aksi. yani medreseliler siyasetteki mutlak üstünlüklerini daima korumuşlar, hele Osmanlılar, Türkiye'nin birliğini kurdukça, fıkıh ve onun temsilcisi olan medreseli - danişmend zümresi, toplumdaki nüfuzunu yeniden elde ederek, Anadolu Türk toplumunu tarikat şeyhi reislerin etrafında birçok cemaatlere bölünmekten kurtarmışlardır ki, bu önemli siyasi başarı Türkiye'deki sosyal bünyenın İran veya Arap memleketlerindeki biçimde ilkel kalmasını önlemiştir..."
Sayfa 132Kitabı okudu
Son
Tarih felsefecisi Leon E. Halkin diyor ki: "Tarihin bilinmesi, geleceği düşünmek için zaruridir... İnsan geçmişini ne kadar iyi tanırsa, onun o ölçüde daha az kölesi olur..."
Sayfa 246Kitabı okudu
Reklam
"... (Çünkü) o zamanlarda din bir inançlar sistemi olmaktan ziyade, inananlardan oluşan bir topluluk (kimliği) olarak algılanıyordu..."
Sayfa 230 - şimdi de öyle değil miKitabı okudu
Hatta 18, yüzyılda, Avrupa'daki mutlak monarşilere alışkın olan Fransız Büyükelçisi Choiseul - Gouffier, telkin ettigi askeri reformların neden geciktiğini anlatırken, bırakın Osmanlı padişahının despot olmasını, yetkilerindeki sınırılığa hayret etmektedir: "Burada işler Fransa'daki gibi değil. Fransa'da kral mutlak egemendir.
Sayfa 155Kitabı okudu
Geri117
178 öğeden 171 ile 178 arasındakiler gösteriliyor.