“İşte!”, diyordu Mustafa Kemal, “Ben milletimizin bu haklı talebi üzerine Amasya Tamîmi ile bu millî çağrıya yanıt verdim... Ve dedim ki, istiklal-i millîmiz uğrunda bütün mevcûdiyetimle çalışacağımı temin ederim. Bu kutsal emel uğrunda milletle beraber nihayete kadar çalışacağıma mukaddesâtım nâmına söz veririm.”
"Etnik menşeini deşmek isteyenlere karşı Ziya'nın (Gökalp) cevabı açıktır: “Cedlerim (atalarım) Türk olmayan bir bölgeden (Çermik) gelmiş olsa bile, kendimi Türk sayarım, çünkü bir adamın milliyetini tayin eden ırkî menşei değil, terbiye ve duygularıdır.” "
...( Fatih Mehmet bu jeopolitik birliği, Sultânü’l-Berreyn ve Hâkânü’l-Bayren, yani “ Anadolu ve Balkanların Sultanı ve Ege ve Karadeniz’in Hakanı” unvanıyla ifade etmiştir.)
"Ziya Gökalp'ın etkisiyle Türk millî kimliği, İslâm kimliği karşısında öncelik kazanmıştır. Atatürk'ün din fikirleri kuşkusuz bu fikrî akımın etkisi altındadır. Mustafa Kemal'e göre İslâm dini her şeyden önce akla, mantığa dayanan tabii bir dindir. Onun içindir ki, insanlık için son din olmuştur (1922 ve 1923'teki beyanları). Ona göre, gerçek İslâmiyet, dine sonradan bulaşmış bâtıl inançlardan, hurâfelerden arınmalıdır (1923 yılı Mart ayındaki beyânı). Hükümdarlar "akvâmın cehlinden ve taassubundan istifade ederek, binbir siyasi ve şahsi maksat ve menfaat temini için dini âlet ve vasıta olarak kullanmak teşebbüsünde" bulunmuşlardır. İslamiyet'te mümin ile Allah arasında aracı bir ruhban sınıfı yoktur. Din ve ibâdet kişinin bir vicdan işidir."
"Velidedeoğlu'na göre, “ileriye, daima ileriye, aydınlığa ve refaha doğru götürmek Atatürkçülüğün özüdür.” Ona göre toplumda fakirliği giderecek önlemler almak, “zayıfı kuvvetliye ezdirmemek”, devrimciliğin bir amacıdır. “Aşırı ve geniş fakirlik yanında sayılı zümrelerin aşırı lüksü ve serveti”, sonunda toplumda çatışmalar doğurur. 1963'e