Hayatınızı, sonradan analiz ederek, olayları ilişkilendireceğiniz bir form bulmaya çalışarak değiştiremezsiniz. Hatalar hata olarak kalır, günahlar da günah. Onlarla yaşamak zorunda kalır, onlarla ölürsünüz.
Kendini bir zamanlar uyguladığı o eski temel kurala uymaya zorladı: Dağ gibi birikmiş parçalara değil, sadece bir sonraki adıma bak. Sonra bir sonrakine. Ve bir sonrakine. Her şey boyunu geçecek kadar üst üste yığıldığında ve çok kafa karıştırıcı, akıl almaz bir hal aldığında paniklemeye meyilliydi..
Belki de herkesin yaşamında, üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin ve hayatlarımız ne kadar değişirse değişsin, bizi hâlâ büyüsü altına alabilen bu anlar vardır..
...Benim her şeyim olacağına inandığım çocuk.Hayallerimde onun etrafında kocaman bir dünya örmüştüm, bunun sadece benim hayallerimde olduğunu, senin hiç umursamadığını fark etmemiştim.
Adeta bir doğa kanunu gibi. Bir yolda ne kadar çok ilerlersek, dönmek o kadar zor oluyor ve bir U dönüşü yapmanın getireceği sonuçları artıyor. Her zaman Hayır, diye bağırıp devam etmeyi reddedeceğimiz bir nokta oluyor. Bu noktayı kaçırırsak, sonraki anların her biri daha karmaşık bir hal alıyor ve neden daha önce hayır demediğimizi açıklama gereğini beraberinde getiriyor. Sonunda artık buna cesaret edemediğimiz bir zaman geliyor. O kadar ilerlemiş oluyoruz ki geri dönmek imkânsız oluyor. En azından tamamen itibarımızı yitirmeden geri dönmemiz mümkün olmuyor. O yüzden dişimizi sıkıp yürümeye devam ediyoruz ve vicdanımızın sesini duymamak için ıslık çalıp mırıldanıyoruz. Benim yaptığım da buydu..
Nefretinin kökeninde, kendisine duyduğu ve tüm hayatını kontrol eden şüphe, gerçek bir hayatı yaşama korkusu ve kendisinin ve geleceğinin sorumluluğunu alamaması vardı. Hayatı sadece acı, belirsizlik ve sürekli devam eden bir aşağılık kompleksinden oluşuyordu. Sürekli reddedilmekten başka bir deneyimi yoktu..