Özgürlük Alanı sözleri ve alıntılarını, Özgürlük Alanı kitap alıntılarını, Özgürlük Alanı en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Jaynes (1976) tarih öncesi dönemde yazı tura atmanın büyük bir teknolojik buluş olduğunu ve değerli bir bilişsel tekniğe ulaşmak anlamına geldiğini öne sürer. İnsanların o zamanlar sofistike problem çözücüler olmadıkları ve kendilerini sıklıkla sonuçlan bakımından tahmin edilmesi mümkün olmayan ikilemler içinde bulduklarına yönelik spekülasyon yapar. Böyle bir insanı (yiyecek ve suya eşit mesafede olup da kararsızlık nedeniyle yerinden kımıldayamadığı için ölen) Buridan'ın eşeğinin düştüğü zor durumdan kurtarmak için Jaynes'in "düşünme ve karar alma sürecinde başvurulacak dış ruhsal yöntem" (s. 245) diye adlandırdığı şeye ihtiyaç vardır: falcılık, kura çekmek, ölmüş hayvan bedenindeki iç organlara bakarak gelecekten haber vermek ve bunlara benzer batıl itikatlar gibi. Ara sıra da olsa akıl yürütme ile sonuçta alınacak karar arasındaki bağı kopartacak bu tip taktiklere hala ihtiyaç duyulduğunu görmek şaşırtıcıdır.
Dünyamız belirlenimci bir dünyaysa, bizim içimiz de rastgeleleştirici olarak Geiger sayaçlarından ziyade sözde rastgele sayı üreteçleri var demektir. Bu demektir ki, belirlenimci bir dünyada yaşıyorsak şimdi önümüze gelmiş olan bütün piyango biletleri çok uzun zaman önce çekilmiş ve bizim için, hayatta yeri geldikçe azar azar dağıtılmak üzere çoktan zarflara yerleştirilmiş vaziyettey- di. "Ama bu hiç de adil değil!" diyebilir bazıları, "çünkü diğerlerine nazaran bazılarına daha iyi bir el gelmiştir." Gerçekten de bazılarına diğerlerinden daha iyi kartlar gelir, ama şansın eninde sonunda eşit dağıldığı unutulmamalıdır. "Eğer bütün çekilişler biz doğmadan önce yapılmışsa, bazı insanların kısmetine diğerlerinden daha çok şans düşmüş demektir!"
Sorumluluk sâhibi bir insana dönüşmenin en büyük bölümü de kendimizi yapmış olmaktan dolayı ayıplanacağımız hâle getirmekten ibaret değil midir? Filozofların sıklıkla ve tedirgin bir şekilde belirttikleri gibi, "her iki yöne de sapabilecek" olan ahlâkî problemler ve kararlar, insanların kendilerinden sorumlu tutuldukları tek karar türünü meydana getiriyor değildirler. Söz konusu düşünürlerin eldeki ipucunun hakkını verip, "başka türlü de yapılabilirdi" ilkesinin basitçe yanlış olup olmadığını sormaları oldukça nadir karşılaşılan bir durumdur.
"içebakış" sayesinde özgür eylemlerimizin merkezi ve kaynağının nerede olduğunu görebilme konusundaki yeteneksizliğimizle ve yapmakla mükellef olduğumuz şeyleri gerçekten de yapıyor olduğumuza ilişkin kanıyı bir yana bırakma konusundaki gönülsüzlüğümüzle yüzleştiğimiz de, kendimize dair bilgimizde yer alan gedikleri, yani bi lişsel boşluğu istismar etme eğilimi gösterir; bunu da söz konusu boşluğu sihirli ve esrarengiz bir varlıkla, yani harekete geçirilmemiş hareket ettirici ya da aktif özbenlikle doldurarak yaparız.
Dolayısıyla (1) Darwinci seçilimin motoru olan kör deneme-yanılma süreci (2) yine deneme-yanılmaya dayalı pekiştirme sayesinde kendi davranışları da seçilime maruz kalan organizmaları üretir. Bu süreç aynı zamanda (3) çok fazla sayıda öğrenme fırsatı üreten (4) "öğrenilmiş" davranışların ortaya çıkmasına vesile olur. (5) Mebzul miktardaki bu öğrenme fırsatları içinden en etkili olanlar "kör" ama güvenilir bir seçime maruz kalır ve (6) artık o kadar da kör olmayan bir "değerlendirmeye" girecek başka adaylar ve (7) mevzubahis değerlendirme tarafından şekillendirilen eylem planının nihai seçimi ve kararını mümkün kılacak (8) odağı belli olan bir kapasite üretirler. Sonuç olarak da sistemin aslında direkt olarak birtakım anlamlara yanıt verdiğini savunan yaygın kuruntu ortaya çıkar. Bu kapasite, zamanla mükemmel semantik motorun daha güvenilir bir benzeri (yani aklın sesini direkt olarak duyabilen varlık) haline gelir, çünkü kendini bu konuda geliştirecek biçimde, yani kendini sürekli olarak tasarlayabilecek şekilde tasarlanmıştır.