Sosyalist toplumun gelişme perspektifi, bir "bilimciler toplumu" yaratmaktır.
Ancak, kesinlikle sözcüğün "teknokrat" anlamında değil, yani, "bilimsel eğitim görmüş" küçük bir elit grubun tüm toplumu yönetmesi biçiminde değil, sosyalist anlamda, toplumun her üyesinin aynı zamanda bilimci olması anlamındadır. Marx, gelişmiş komünizm koşullarında "doğrudan üretim sürecinin",
bir "uygulama, deneysel bilim ve kendini nesneleştiren bir bilim" olduğunu söylemiştir.
Gerçekten bilim, yüzyıllardır süren gelişiminde
günümüze kadar öyle büyük bilgiler, buluşlar ve düşünceler hazinesi biriktirmiştir ki, bilimciler -şimdi varolan sayıları içinde- bunun üstesinden gelmek, bunu "hazmetmek" ve "edinmek" gücünden uzaktırlar. Ve günümüzde, örneğin fizikte "delice bir fikrin" eksikliği bilimcileri üzmesine karşın, nesnel durum tam tersinedir. Bilimde bugün fikirlerle ilgili bir "nüfus fazlalığı" bulunsa bile, varolan görece az sayıda bilimcinin, bunları aynı anda yaratıcı biçimde "özümleme", nesnel ve doğru olarak "yorumlama" ve pratikte kullanma olanağı yoktur. Kibernetik, zaman zaman bunalımın şiddetini azaltsa bile, ("bilgileri" değil de, enformasyonun kazanılmasını düzenle-
yerek bunu yapar) sözkonusu sorunun üstesinden gelemez. Ne var ki, bu da yeni, salt teorik sorunların yığılması demektir. Çünkü, bilimin rahatsızlığı, yalnızca görece az sayıda bilimcinin kafasının alamayacağı enformasyon birikmesinden dolayı olmayıp, aynı zamanda varolan fikirleri geliştirebilecek yaratıcı kafaların azlığındandır.