20. yüzyılın başlarından itibaren İslâm dünyasında yer alan "ulusçuluk hareketleri" neticesinde, Müslüman toplumlar, bizzat kendilerini idare eden ve isimleri Müslüman olan mütegallibe tarafından sömürülmüşlerdir.
Bir Müslümana, Allah'ın emrettiği ve razı olduğu bir şekilde yaşayan ve inancından dolayı idam cezasına çarptırılan bir Müslüman gence, son sözlerinde Müslüman olarak ölmesi için kelimeyi şehadeti telkin etmeye çalışan bir imama, kelimeyi şehadetin gerçek manada ne demek olduğunu anlatmak.
Kelime-i şehadetin ve emri bil maruf’un ölmek üzere olanlara değil, dirilere anlatılması gerektiğini anlatmak. Sahi bu iş, kimin görevi?
Sadece maaş karşılığı çalışan imamların ve din görevlilerinin mi?
136 sayfaya sahip incecik olan bu eser %90 nı Müslüman olan, Pakialı Tian’ın çeşitli İslam ülkelerinde yaşayan arkadaşlarına mektuplarından oluşuyor. İronili bir üslupla Müslümanların Kur’an’ı mahcur bırakmalarından, Batı özentilerinden, modernizme, kapitalizme ve daha bir çok İslam dışı ideolojilere doğru gitmelerini anlatıyor. İslam ülkelerinin
Burada ramazan oldu mu, herkes bir Kur'an okuma, hatim indirme yarışına girer. Kim çok okursa, çok sevap alacağını sanır. Yarın bu Kur'an'ın Kıyamet'te, ''beni niçin anlamadınız, beni niçin hayatınıza tatbik etmediniz?'' diye Müslümanların ve özellikle onu okuyup öğrenmek istemeyenlerin hasmı olacağını hiç ama hiç düşünmezler.
(...) biz Pakialılar, Peygamberin ve ilk dört halifenin devlet yönetimlerine uyguladıkları Kur'an'ı, kızlarımızın çeyizlerinin ilk maddesi ve bir şairimizin de dediği gibi mezarlıklarda okunmaya mahkum ettik.İşte bu mahkumu, ramazanlarda anlamamak kaydı şartıyla okur dururuz.