Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Papirüs'ten Başyazılar

Cemal Süreya

Papirüs'ten Başyazılar Gönderileri

Papirüs'ten Başyazılar kitaplarını, Papirüs'ten Başyazılar sözleri ve alıntılarını, Papirüs'ten Başyazılar yazarlarını, Papirüs'ten Başyazılar yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
“Evimin önünde sayısız yol vardır. Ama onlardan biri kendini kabul ettirdiği anda öbürleri silinip gider.”
Bir kitabın sürümü yalnız o kitabın sürümü değildir. Daha önceki kitapların da toptan sürümdür biraz. Gerçi şimdi içinde bulunduğumuz durumda daha çok tek tek kitaplar konuşuluyor. Yayınevleri yok, kitaplar var genellikle. Ama bu durum durulacaktır. Yayınevlerinin adları önem kazanacaktır. Okur tek tek kitaplara değil, yayınevinin bütününe, adına, otoritesine yönelecektir. Yayınevlerinin eskisi gibi, hatta eskisinden çok daha yüksek oranda da ad yapacakları, kişiliklerini belli yönlere doğrultacakları gün yakındır. O zaman yayımcı, yerli yazarı, edebiyatçıyı yeniden aramak zorunda bulacaktır kendini.
Reklam
Peki ama neden? Bence bu bazı Wattpad kitapları için de geçerli.
Gelişigüzel ve hiç ayıklanmadan yapılmış olsa da bu çok önemli bir olaydır; birkaç zaman içinde olumlu sonuçlar doğuracağı, oluşma halinde olan yeni Türk aydınına büyük katkılarda bulunacağı muhakkaktır. Çeviri kitapların geniş sürüm olanakları da okurda ne derece büyük bir gereksinmeyi karşıladığını göstermektedir. Ancak bu iki ilginç gelişmenin
Her insan topluluğu evrensele “kendi yiğitliği” ile varır. Her sanatçı gerçeğin çevresinde kendi toplumunun birikmiş algıları ile döner. Yunan Mitolojisi dünya kültürünün temelinde yer etmiş çok önemli bir simgeler evrenidir; bu bakımdan bilinmesi, öğrenilmesi zorunludur.
Son yıllarda bazı yazarlarımızın, özellikle bazı sanatçılarımızın Yunan Mitolojisine iştahla dadandıkları görülüyor. Bu, sadece o mitolojiye karşı besledikleri aşırı sevgi ve saygıdan ötürü değil. Kurtarıcı bir ışık da buluyorlar onda. Batı kültürünün temeli olarak Eski Yunan’ı alma fikrinden çıkıyorlar. Aslında gerçekten de öyledir, Batı uygarlığının temeli Eski Yunan’dır. Ancak bizim bazı yazarlarımız, sanatçılarımız bu konuyu kendi sorunlarımız içinde fazla abartmaktadırlar. Anadolu insanının başlangıcını Eski Yunan ’a götürdüklerinden Yunan Mitolojisine de kendi mitolojimiz gözüyle bakıyorlar. Sanki bir Anadolu Rönesansı Yunan Mitolojisiyle başlayacaktır; sanki aklın altın çağı onunla yeşerecektir; diri bir kültürün öncüsü olarak yeni bir uygarlık sürecine girmemizi, kafa yapımızın daha aydınlık bir şekil almasını sağlayacaktır bu.
Kurtuluş Savaşı sadece bir zafer değil, yenilgilerden sonra, yenilgiler arasında bir zaferdi. Bütün övünmelere karşın bu gerçeğin halka yer etmemesine, aydının bilinçaltına itilmemesine imkân yoktu. Bu bakımdan bu dönemin edebiyat ürünlerinde büyük bir kötümserlik, bir umutsuzluk göze çarpar. Aslında bu kötümserliğin tarihsel ve daha derin nedenleri vardır; imparatorluğun yıkılış günlerindeki serüvenlere kadar uzanırlar. Aydınlarımız yüz elli yıldır büyük bir değişim ve türlü uyumsuzluklar içindedir.
Reklam
“Şiir alışkanlıklara karşı bir yaylım ateştir.”
Korkuyor nedense. Büyük aykırılarla karşılaşmaktansa kendinde küçük ve kolay uyumları deniyor hep. Küçük uyumlara sığınıyor, onlara sürgün ediyor kendini. Derinlere inmekten, asıl gerçeği kovuşturmaktan bir vazgeçişi var. Önce büyük bir sayrılık haliymiş gibi görünen bu vazgeçiş giderek onun yaşamasında felsefi bir tutarlık kazanıyor. Tutsak ediyor, engelliyor onu. Bu neden böyle oluyor acaba? Bu vazgeçiş, bu yılgınlık nerden geliyor? Bin yıllık kötümserliğimizi besleyen o ağulu su hangi sudur? Bilinçaltımızda çöreklenmiş o korku?
Cemal Süreya, “Sanatın bir şey söylemeyeceği düşüncesi yıkılmıştır,” diyordu 1960-1970 yılları arasında yapılan edebiyatı değerlendirip aykırı uçların tutumlarını tanımlarken. Ama ne yazık ki o vakit onu üzen sorun silinip gitmemiş, sinerek, pusarak yaşamını sürdürmüş, belli başlı basın kuruluşlarına, radyolara, televizyonlara yerleşerek gücünü artırmıştır. Ve az önce belirttiğim gibi bir karışıklık, bir güvensizlik ortamı yaratarak Türk edebiyatının öz yapısını yozlaştırmaya çalışmışlardır, çalışmaktadırlar. Gene edebiyatı suskunluğa, çaresizliğe, umutsuzluğa sürüklemek istiyorlar, gene edebiyatı çok insani, çok evrensel gerçekleri söyleyen bilinçli bir ağızdan, hiçbir şey söylemeyen ya da saçma sapan sözler söyleyen bir deli ağzına dönüştürmek için bütün olanakları kullanıyorlar. Edebiyatımızı kemirmeyi, yıkmayı ve kendilerini, yıktıklarının yerine koymayı amaçlayan bu harekete Cemal Süreya nasıl davranırdı acaba?
Şöyle tanımlıyor Sartre aydın kişiyi: “Çabası, egemen sınıfça suç sayılan kimse...”
Reklam
Arı çiçek yiyip bal yerine yine çiçek yapmaya başlarsa tehlikeye düşmüştür.
Friedrich Engels
“Evimin önünde sayısız yol vardır. Ama onlardan biri kendini kabul ettirdiği anda öbürleri silinip gider.”
Amerikan öğrenci kuruluşlarından birinin başkanı
“Birleşik Devletler hükümeti, Vietnamlıların özgürlüğünü korumak için harekete geçtiğini iddia ederken yalan söylemiştir; tıpkı Saint-Domingo’daki, Kongo’daki, Güney Afrika’daki, Rodezya’daki, hatta Birleşik Devletler’deki insanların özgürlüklerini korumak istediğini ileri sürerken yalan söylediği gibi...”
Çağlar boyunca büyük yazarlar belki de Ağrı’da çobanlık yaparak geçirdiler ömürlerini, büyük müzisyenler Kırşehir’in bir köyünde söğüt dalından düdükler yaparak gösterdiler bütün hünerlerini. Yazarlar, edebiyatçılar hep birkaç ailenin çocukları arasından çıktılar. Eğer bir parça olanakları olsaydı, eğer yurdumuzdaki toplumsal ayıklanma (selection) ters işlemesiydi o çobanlar, o köylüler yapacaklardı edebiyatımızı da sanatımızı da.
463 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.