“Nerelerde geziniyorum?” diye düşündü.
“Hangi esintili tünellerde? Kör rüzgarların estiği.
Orada görmeye değer bir şey yetişmez. Gül de.
Nereye çıkar orası?
Akşamın hiç inmediği, güneşin de hiç doğmadığı çorak,loş tarlalara.
Orada her şey birbirine eşittir. Orada güller rüzgarda savrulmaz, güller yetişmez.
Hiçbir şey değişmez;dönüşmez ve sevilmez, ne selam verilir ne vedalaşılır; ellerin buluştuğu, gözlerin birbirinden kaçırıldığı gizli buluşmalar ve duygular da yaşanmaz.”
...
Ama gençlik her şey demek değil. Size bir sır vereyim, ben de yolun yarısını geçtim. Ben de yokuş aşağı gidiyorum. Geceleri sağa sola dönmeden uyuyorum. Heyecanımız bitti... Ama unutmayın, Sir.
Bir niyet varsa bir yoluda vardır.
"Manzaraları hüzünlü yapan da bu ya," dedi Mrs. Swithin. "Güzel yapan da tabii. Şu manzara yerli yerinde kalacak," dedi uzaktaki tarlalarda çöken sis bulutuna doğru başını sallayarak, "bizler yok olduktan sonra da."
"Kendi kanından canından olanlara güveni olmayacak mıydı? Ve hepimiz aynı şekilde etten-kemikten oluşmuyor muyduk? Hem hepimiz -kadınlar da erkekler de- tenimizin altında aynı eti ve kemiği taşıyorken böyle önemsiz şeyler için ortalığı ayağa kaldırmak saçmalık değil miydi?.."