En Beğenilen Perspektif kitaplarını, en beğenilen Perspektif sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Perspektif yazarlarını, en beğenilen Perspektif yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Belli sanatsal sorunlar üzerine yapılan çalışmalar, baştan kabul edilmiş öncüllerden hareket ederek aynı doğrultuda devam etmenin verimsiz olacak gibi göründüğü bir noktaya vardığında, şiddetli geri tepmeler ya da daha iyi bir ifadeyle, tersine dönüşler meydana gelir ve bunlar çoğunlukla, öncülük rolünün sanatın yeni bir alanına ya da yeni bir türe aktarılmasını da beraberinde getirir; tabii eskilerden bu yana elde edilmiş başarılardan da feragatle yapılır bu; başka bir deyişle, görünüşte daha "ilkel" olan temsil tarzlarına dönüş söz konusudur. Çünkü bu dönüşler, eski yapının enkazından yeni bir yapının kuruluşu için faydalanma olanağı doğurur; araya mesafenin girmesi, eskiden zaten ele alınmaya başlamış sorunların yaratıcı bir biçimde yeniden gündeme gelmesi için uygun zemini hazırlar. Bu yüzdendir ki Donatello'nun, Amolfo'nun taklitlerindeki solgun klasisizmden değil, kararlılıkla Gotik üslubun içinden yeşerdiğine şahit oluyoruz; aynı şekilde Dürer'in Dört Havari'sinin mümkün olabilmesi için de, Konrad Witz'in güçlü kuvvetli figürlerinin yerini Wolgemut'un ve Schongauer'in daha kırılgan varlıklarının alması gerekmiştir.
Cisimler, boyut bağıntılarının oluşturduğu homojen ve sınırlandırılmamış bir sistemin içine emilmezler; aksine sınırlı, sonlu bir kabın üst üste bindirilmiş içerikleridir. Çünkü Aristoteles için tekil nesnelerin oluş'larının (Dasein) içinde çözüneceği bir quantum continuum (sürekli nicelik) olmadığı gibi, tekil nesnelerin varoluşlarının ötesine uzanan bir energeia apeir on (actual infinity + aper ion: koşulsuz, niteliksiz tek kaynak) kavramı da yoktur (oysa modem terimlerle düşünürseniz, sabit yıldızların oluşturduğu gökküre bile bir "tekil nesne" dir). Buradan da, "estetik mekan"ın da, "teorik mekan"ın da algılama mekanını tek ve aynı hissiyatla biçimlendirdiği açıkça anlaşılıyor: Birinde bu hissiyat görsel olarak simgeselleştiriliyor, diğerinde ise mantıksallaştırılmış biçimde görünüyor.
Perspektif mekan anlayışı, ousia'yı(gerçekliği) phainomenon'a (görünüşe) dönüştürerek, ilahi olanı insan bilincinin basit bir içeriğine indirgiyor gibi görünürken, diğer taraftan da tersine insan bilincini genişleterek onu ilahi olanın kâsesine dönüştürmektedir. Dolayısıyla perspektif mekan anlayışının, sanatın evriminin şimdiye kadarki seyri içinde iki kez başarılı olmuş olması rastlantı değildir. Birincisi antik dönem teokrasisi çöktüğünde, bir sonun göstergesi olarak; diğeri ise modern antropokrasi yükselirken, bir başlangıcın göstergesi olarak.
Dolayısıyla perspektif, mekanın kısımlarının ve içeriklerinin tümünü tek bir "quantum continuum"da (sürekli nicelik) iç içe geçirebilmek için, ön
ve arka, sağ ve sol, cisim ve ara alan maddesi ("boş" mekan) arasındaki farkı yadsımakta; sabit tek bir gözle değil, sürekli hareket
eden iki gözle gördüğümüzü, böylece "görüş alanı"mızın küremsi
bir şekil aldığı olgusunu gözardı etmektedir: Görünen dünyanın
bilincimize ulaşmasını sağlayan, psikolojik koşullara tabi "optik
imge" ile fiziksel gözümüzde oluşan, mekanik koşullara tabi "retina imgesi" arasındaki devasa farkı göz önünde bulundurmamaktadır (çünkü bilincimizin görme duyusu ile dokunma duyusunun ortak etkisiyle gelişen kendine özgü sabitleme eğilimi, görülen nesnelere, onlara uygun birer boyut ve biçim atfeder, bu nedenle de
söz konusu nesnelerin boyut ve şekillerinin retina imgesinde uğradığı görünüşteki değişiklikleri hiç ya da en azından bütünüyle dikkate almama eğilimindedir); ve nihayetinde perspektifle yapılan
konstrüksiyon, gözümüzdeki retina imgesinin -psikolojik "yorumlanışı "ndan tamamen ayrı, gözlerimizin hareketliliği olgusundan da bağımsız olarak-biçimleri düz değil, içbükey eğriliğe sahip bir yüzeye yansımış olarak gösterdiğini ve böylece, psikolojik
süreçlerin öncesinde yer alan bu en temel olgular katmanında,
"gerçeklik" ile konstrüksiyon arasında (ve tabii fotoğraf makinesinin konstrüksiyona çok benzeyen işleyiş biçimi arasında da) temelden bir tutarsızlık olduğunu gözardı etmektedir.
Leonardo gibi bir dâhinin perspektifi "resim sanatının dümeni ve halatı" diye adlandırdığını duymak, ya da Paolo Uccello gibi zengin hayal gücüne sahip bir sanatçının, karısının artık yatmasına ilişkin uyarısına daha sonraları klişeleşmiş şu sözlerle yanıt verdiğini görmek bize bugün garip gelebilir: "Ama perspektif o kadar tatl ki!" Ama bugün bizler bu başarının o zamanlar ne anlama geldiğini anlamaya çalışmalıyız. Mesele sadece perspektif sayesinde sanatın "bilim" seviyesine yükselmesi (Rönesans için bir yükselişti bu) değildir; Öznel görsel izlenim o denli rasyonelleştirilmiştir ki, tam da bu izlenim, sağlam bir biçimde temellendirilen ama tamamen modern anlamda "sonsuz" olan bir deneyim dünyasının inşası için gerekli olan temeli oluşturabilmiştir (Rönesans perspektifinin işlevini eleştirelcilik ile, Helenistik Roma perspektifini ise kuşkuculuk ile karşılaştırabiliriz) -- böylece psikofizyolojik mekândan matematiksel mekâna geçiş, başka bir deyişle, öznel olanın nesnelleştirilmesi olanaklı hale gelmiştir.
perspektif mekân anlayışı ousia'yı (gerçeklik) phainomenon'a (görünüş) dönüştürerek, ilahi olanı insan bilincinin basit bir içeriğine indirgiyor gibi görünürken, diğer taraftan da tersine insan bilincini genişleterek onu ilahi olanın kâsesine dönüştürmektedir"
Panofsky'nin 1927 tarihli bu küçük kitabı, beklenmedik etkilere yol açan o büyük kitaplardan biri: Son yüzyılda perspektif üzerine yapılmış bütün sanat tarihi ve felsefe tartışmalarına damgasını vurdu, modern düşünce tarihinin büyük eserlerinden biri olarak klasikleşti. Kitap bu etkisini, yazarının özgün sanat tarihi yönteminin erken dönemini en iyisi
... homojen mekân, asla verili değil, aksine konstrüktif olarak üretilmiş bir mekândır"
görmenin mekânı gibi dokunmanın mekânı (tastraum) da, euklides geometrisinin metrik mekânının aksine, anisotropiktir (eşyönsüzdür) ve homojen değildir..."
Mesele sadece perspektif sayesinde sanatın "bilim" seviyesine yükselmesi (Rönesans için bir yükselişti bu) değildir: Öznel görsel izlenim o denli rasyonelleştirilmiştir ki, tam da bu izlenim, sağlam bir biçimde temellendirilen ama tamamen modern anlamda "sonsuz" olan bir deneyim dünyasının inşası için gerekli olan temeli oluşturabilmiştir (Rönesans
perspektifinin işlevini eleştirelcilik ile, Helenistik Roma perspektifini ise kuşkuculuk ile karşılaştırabiliriz) - böylece psikofizyolojik mekandan matematiksel mekana geçiş, başka bir deyişle, öznel olanın nesnelleştirilmesi olanaklı hale gelmiştir.
İster akıl ve nesnellik anlamında, ister rastlantısallık ve öznellik anlamında değerlendirilsin ve yorumlansın, perspektif anlayış, resim mekanını temel olarak empirik görsel mekânin unsur ve onun şemasına göre inşa etme istencine dayanmaktadır; Perspektif bu görme mekânını matematikselleştirmektedir, ama aslında matematikselleștirdiği görme mekândır demek daha doğrudur — Perspektif bir düzenlemedir, ama optik görüngünün düzenlenmesidir. Perspektifister "hakiki varlğı' buharlaştırarak onu görülen şeylerin basit ifadesi haline sokmakla, ister özgür ve adeta tinsel bir biçim tasavvurunu görülen seylerin basit ifadesine bağlamakla suçlansın nihayetinde bu bir vurgu meselesinden başka bir sey değildir.
Sanatsal nesnelliğin fenomenal olanın alanına böyle alışılmadık bir biçimde taşınmasıyla birlikte, perspektif anlayış dinsel sanata büyüsel alanın kapılarını kapatmış oldu ve büyüsel alandaki mucizeyi sanat eserinin kendisi yaratır hale geldi. Aynı şekilde dogmatik-simgesel alanın kapılarını da kapadı ve bu alanda da mucizeye tanıklık eder ya da onu müjdeler hale geldi. Ama perspektif tamamen yeni bir șey olarak görsel olanın alanını açtı; bu alanda mucize, izleyicinin dolaysız deneyimine dönüştü ve bu da, doğaüstü olayların, görünüşte doğal olan kendi görme mekânına adeta zorla girmesi ve tam da bu sayede mekânın doğaüstülüğünü gerçekten "içselleştirmesi"ni sağlamasıyla gerçekleşti. Ayrica perspektif sanata en yüksek anlamıyla psikolojik olanın alanını açtı, böylece mucize artık son sığınağını sanat eserinde temsil edilen insanların ruhunda buluyordu.