İkinci eserini okuduğum kıymetli yazar Nazan Arısoy her eseri ile kalemine hayran bırakmaya devam ediyor. Okuduğum ve okuyacağım her eserinin, altını çizdiğim satırlar sayesinde dönüp dönüp tekrar okuyarak kitaplığımda ağırlayacağım misafirim olacakları kesin.
Nazım'ın aşktan beslenen bir şair olduğunu biliriz. Kütüphanesine kitap dizer gibi kalbinin raflarına kadınlar sığdıran, hiç keşfedilmemiş diyarlara yolculuk yapar gibi nice kadının kalbine seyahat etmiş olan şairdir Nazım. Ama bu eser aşka aşık bu adamın değil, o adama sınırsız, karşılıksız ve beklentisiz bir aşkla bağlı olan Piraye'nin ve Piraye'deki Nazım'ın öyküsü.
Aşkını vücudunun ayrılmaz bir parçası gibi sahiplenen Piraye'nin sanki gözünün biri, kulağının biri, ciğerinin yarısıydı Nazım. Onca düş kırıklığı ve gönül yenilgisine rağmen bu aşkta muzaffer olmayı kafaya koymuş bir kadındır Piraye.
Şairin her gün 21.00-22.00 arası saatlerini adadığı Piraye saatlerini ve ruhen eşlik ettiği eserdeki yazılı mektupları, okur gözünde canlandıran ve daha gerçek olamazdı dedirten hayal ürünü olarak ortaya koymuş yazar.
Şu ölümlü hayatta ölümsüz duyguların da var olduğunu ispatlayan, yalın diliyle her sayfası tutku ve heyecan dolu ve okura duygu aktarımı son derece kuvvetli eseri tüm kitap dostlarıma tavsiye ediyorum.
Keyifli okumalar dilerim.