En Yeni Postmodern Edebiyat Kuramı: Giriş Sözleri ve Alıntıları
En Yeni Postmodern Edebiyat Kuramı: Giriş sözleri ve alıntılarını, en yeni Postmodern Edebiyat Kuramı: Giriş kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
liberal hümanist kuram için çok önemli olan yazarlık kültünü çevreleyen haleyi yok
ettiği olurdu. Ancak belki de bu gücü çekip alıp kendi sahiplenir
psikanaliz. Diğer bir deyişle (hep bir diğer deyişle), psikanaliz ne
söylerse geçerlidir. Örnek: Bütün okuma eylemi dışkı yemeğe benzer.
Freud’un toplu yapıtlarının standart versiyonunun saygın
çevirmeni ve editörü olan James Strachey, İngiliz Psiko-Analitik
Cemiyeti’nin 1930'daki bir toplantısında şöyle demiştir: “Tüm
okumaların kökeninde, dışkı yiyici bir eğilim yatar.”5 Bundan sonra
Strachey. sınıf düşmanlığım gizleme gereği bile duymaksızın, okumayı
öğrendikleri için yoksulların üzerine (kendi metaforunu
kullanırsak) dışkılamayı sürdürür:
Freud’un toplu yapıtlarının standart versiyonunun saygın
çevirmeni ve editörü olan James Strachey, İngiliz Psiko-Analitik
Cemiyeti’nin 1930'daki bir toplantısında şöyle demiştir: “Tüm
okumaların kökeninde, dışkı yiyici bir eğilim yatar
Yazar
düşüncelerini ifraz eder ve basılı kitabın bünyesinde toplar, okur
bunları alır ve defalarca
çiğnedikten sonra [metinde aynen] bu düşünceleri kendi bünyesiyle
bütünleştirir. Bu bilinçdışı süreçlerin belki de en açık kanıtı, toplumun alt
sınıflarına yayılan okuryazarlıkla birlikte gelen gazete okuma düşkünlüğünde
karşımıza çıkar. Mürekkeple lekelenmiş akıl almaz miktarda kâğıt
kütleleri her gün sokaklara saçılmakta; bu kâğıtlar ateşli bir hevesle
yakalanıp bir solukta okunmakta, birkaç dakika sonra da hor görülerek
parçalanmakta ya da olabilecek en aşağı şekillerde kullanılmaktadır.
Diğer bir deyişle, tam da sağlam bir yapı kavramının kendisi bir yanılsama ise, belirli bir tür yazı olarak edebiyata ait ya da edebiyat diye nitelendirilebilecek herhangi bir yapı bulunamaz.
" “Dil” ve “bilinçdışı”nın nesneler gibi görülebildiğini söyleyemesek de bunlara yerçekimi ya da rüzgâr gücünden daha az gerçek olmayan güçler gözüyle bakabiliriz."
Önemli olan metakurmaca ya da postmodemizm olarak adlandırılması değil, “yeni” olarak kabul edilmesiydi. Böyle bir yazının genel anlamını yakalamaya yönelik ilk girişiminde Hassan, 1950’lerin yeni Amerikan romanının “kahramanına" dair ayırt edici beş özellik ileri sürer. Bunlar, kahramanın (1) İnsani eylemlerin “şans ve absürdlük” tarafından yönetildiğini; (2) Hiçbir ahlâki davranış normunun bulunmadığını; (3) Yabancılaşmanın insani yaşamın durumu olduğunu; (4) İnsani güdülerin “ironi ve çelişki'yle nitelendiğini; (5) İnsani bilginin “sınırlı ve göreli” olduğunu kabul etmesiydi.
Dolayısıyla hangi değerlerin (geçici, bağlamsal olarak ve değişik nedenlerle) diğerlerinden daha “iyi” olduğuna karar vermenin de kuralı yoktur. Ya da tüm bunları temel durumuna in
dirgemek gerekirse: Hakikat yoktur.
Köktenci yeni seçenek böylesine korkunç şekilde sıkıcı ve sıradan gösterilen bir standartın karşısına konduğunda, elbette ki arzulanır ve “seksi" görünecektir. Böylece yazarlık metnin heyecan verici “çoğulluğu,” okurluk metnin monoton tekilliğine (ya da “misyonerce konumlanmasına” demekten
kendini alamıyor insan) karşı çıkar. Yazarlık metin, tamamıyla gizem, tutku ve aşktır, çünkü okurluk metin böylesine serinkanlılıkla
nesnelleştirilebilir ve düzanlamlıdır. Yazarlık metin heterojen ve akıcıdır, çünkü karşısına konabilecek “tekil" ve istikrarlı bazı sistemler vardır. Yazarlık metin arzulamanın alanını belirler, çünkü okurluk metin bilmenin alanını belirler. Birinin sunulamazlığı diğerinin sunulabilirliğine bağlıdır.
Muhakkak “bilgi”yi tanımlayan herhangi
bir dil-oyununa göre, “sanat”ı tanımlayamayacağımız anlamına gelmelidir bu. Sanal nedir? ve Otuz katlı bir binanın otuzuncu kat penceresinden dışarı yürürsen ne olur? sorularına beklenen yanıtlar aynı türden olmaz. İkinci sorunun yanıtının kesinlikle düşerim ve büyük olasılıkla ölürüm şeklinde olduğunu bilirsiniz. Ancak sanatın ne olduğu sorusunun yanıtı, sanatın yalnızca bir görüş meselesi olduğunu, dolayısıyla her şeyin en azından potansiyel olarak sanat olduğunu düşünmüyor olsanız da, aynı şekilde “bildiğiniz” bir şey değildir. Ancak sanatın ne olduğunu düşünürseniz düşünün, onun ontolojisi pek çok diğer şeyin olduğunu düşündüğünüzden
çok daha yoğrulabilirdir. Örneğin, bir masa pek çok değişik form alabilir, ancak yine de bunlar sanatın alabileceği formlardan çok çok daha azdır. Hangi tanımıyla olursa olsun “sanat"la karşılaştırıldığında diğer hemenher şey daha az heterojendir; bunlardan en az heterojen Olanı da “biİim’’dir.