Kadına şiddet gösterilmesine karşı çıkışı yalnızca lafta kalan, şahit olduğu bir olay karşısında susan, kendi başına geldiğindeyse kıyametleri kopartan bir insanın düpedüz çıkarcı olduğunu düşünmekte haklı olmaz mıydı Duygu...Yalnızca kendini düşünüp, bir
olayın tüm boyutlarıyla alakadar olmayarak, bana dokunmayan yılan bin yaşasın, demek cehaletin en açık hali değil miydi? Nerede okumuştu, hatırlayamıyordu ama, Türkiye’de her iki kadından biri erkek şiddetine maruz kalıyordu. İstatistikler bir yana, Duygunun deneyimleri ona, her kadının yediği tokatlara susulduğunu düşündürüyordu.
İnsanın en büyük özelliği nedir? diye sordu. “Sanmak,” dedi boşluk. “Seviyor sanırsınız, sevecek sanırsınız, kimilerini de mutlu sanırsınız. Hele de siz mutsuz ettiyseniz, vicdanınızı susturmak adına üzdüklerinizi ya mutlu, ya suçlu sayarsınız. Hepsinin ortak özelliğiyse size bunların mutluluk getireceğini düşünmektir. Unuttuğunuz şeyse vicdandan dilini keserek, yüreğini kopararak, beynini parçalayarak kurtulamayacağınızdır çünkü o, bunların hiçbirine sahip değildir. O yalnızca bir gölgedir. Kendinizi kandırdığınız bir dünyada, kendiniz kadar onu da yanınızda taşırsınız.”
Hayal gücünü yalnızca kötü anılarını kullanmak adına çalıştırmak, bu kasvetin üzerinde durarak kendi ağırlığınla aynı problem üzerinde batmak ne büyük bir işkenceydi.