Proust'un Paltosu sözleri ve alıntılarını, Proust'un Paltosu kitap alıntılarını, Proust'un Paltosu en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
...yakıp yıkmak için savaşlara, ihtilallere gerek olmadığını düşünür. Bunun için vârisler, aileler yetiyormuş diye geçirir içinden avuntusuz; böyle küstah kişiler değerli izleri ve tanıklıkları silme hakkını kendinde bulabiliyorlarmış demek ki!
Bazı yalancı ailelerde, görünürde belli bir neden olmaksızın ağabeyini ziyarete gelen ve tam kapıdan çıkmak üzereyken cümlesinin arasına bir soru sıkıştırıp cevabını bile dinlemezmiş gibi görünen kardeş, özellikle bu tavrıyla bu sorunun cevabını öğrenmek için gelmiş olduğunu ele verir, çünkü ağabeyi kendisinin de sık sık takındığı o kayıtsız edayı, son dakikada adeta parantez içinde söylenen sözleri gayet iyi bilir. Aile içinde konuşmadan anlaşmayı sağlayan o örtük dile alışkın hastalıklı aileler, akraba duyarlılıklar, kardeş mizaçlar da vardır.
Şairlerin bedenini bizler için saydam kılan, onların ruhlarını fark etmemizi sağlayan gözleri ya da hayatlarındaki serüvenler değildir; ruhlarının içgüdüsel bir arzuyla kendini devam ettirmek ve unutuluştan kurtulmak için yansıdığı kitaplarıdır.
Jacques, bu mobilyaları kendi iradesi dışında sürüklendikleri sefil sondan bir rehine kurtarır gibi kurtardığına inanmaktadır; kaderin onu asla kaçamayacağı bir ödevle görevlendirdiğini hissetmektedir; içinde kimsenin yaşamadığı odaya bir göz attığında yatağın, yazı masasının, kitaplığın, o kişisel eşyaların bir ölünün yadigârlarını oluşturmayıp tam tersine hep birlikte mahrem ve gizemli hayatlarını yaşadıklarını düşünmektedir.
Smokininin üzerine kat kat kazaklar giymiş, bunların üzerine de üç palto birden geçirmişti. Göğsüne ve boynuna doldurduğu pamuklar gömleğin yakasından çıkıyordu.
Güzel olmadığım gördüğümde şaşırdım, ölümün çok güzel olduğuna inanmıştım her zaman: Yoksa bizi nasıl kandırırdı? Her neyse, şu aralar uzaklaşmış gibi görünüyor. Ardında bıraktıklarına bakılacak olursa, bunun fazla uzun sürmeyeceği ortada.
Proust’un eli, çalışarak geçirilen kim bilir kaçıncı uykusuz gecenin seherinde “Son” kelimesini yazana kadar, bu sayfaların üzerinde dolaşmış, giderek daha sık yorulur olmuştu (yatakta, kimi zaman defteri bir eline alır, kalemi öteki eline, öyle yazardı). Bunları evin kâhyası Celeste anlatmıştı: Ne ilaçların ne özel tedavilerin işe yaradığı hastalığının acısını ancak dört bir yana, halıya, yatağa yaydığı bu kâğıtlar dindiriyordu; Celeste bütün bu yazıları muhabbetle topluyor, derliyordu.
Onlarla birlikte dener,karşılaştırır,esansları seçer,özellikle yetenekli olduğu "koku belleğine" yeni rahiyalar katar ama onun asıl isteği nadir kitaplarına ve elyazmalarına dönebilmektir.
Ziyaretçilerin bakışları önünde hareketsiz yatan, ne güzel, ne çirkin bu mobilyaların önünden geçmenin ne anlamı var diye sorulabilir; kültürlü ve seçkin bir beyin hevesle, azimle, tutkuyla bunları yok olmaktan, bakımsızlıktan kurtarmasının amacı neydi diye düşünülebilir. Yanıt Kayıp Zamanın İzinde’nin ilk sayfalarında gösterir
Arzu ettiği bir kitabı, ender bir müsveddeyi, başkalarının sevdiği, sevgiyle kullandığı eşyalarında olan o gizli gizemi elde etmeye yakın olduğunda hissettiği o heyecanlı ruhla adamın peşinden yürür. Ona sahip olmak belki de o sevginin, o arzunun bir kıvılcımını yakalamak ve nihayet tatmin olmaktır; ama daha fazlası da vardır: Onu harekete geçiren duygu bir koleksiyoncunun değil, bir kurtarıcının içgüdüsüdür. Sanki umulmadık bir nesne onu mıknatıs gibi çekiyormuşçasına eskicinin peşinden deponun dibine yürür. Ve ne çıkar orada karşısına?
Güzel olmadığını gördüğümde şaşırdım, ölümün çok güzel olduğuna inanmıştım her zaman: yoksa bizi nasıl kandırırdı?
(Tendres Stocks'un ön sözüne yazmıştı.)