Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Roman ve Gerçek Etkisi

Roland Barthes

Roman ve Gerçek Etkisi Sözleri ve Alıntıları

Roman ve Gerçek Etkisi sözleri ve alıntılarını, Roman ve Gerçek Etkisi kitap alıntılarını, Roman ve Gerçek Etkisi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Romanın biçimsel kurallara fazla bağlı kalmayışı, gerçekçi olabilmek için ödediği bedeldir.
Sayfa 17
Romanın baş­lıca ölçüsü bireysel yaşantı çerçevesinde düşünülen hakikatti ve söz konusu bireysel yaşantı her zaman benzersiz, dolayısıyla da yeniydi, Böylece roman, son yüzyıllarda orijinalliğe, yeniliğe o zamana kadar gö­rülmemiş ölçüde önem veren bir kültürün en uygun edebi aracı haline geldi: Romanın novel diye adlandırıl­ması bu yüzdendir.
Reklam
... "gerçek"in saf ve yalın "gösterim"i, "varolan"ın (ya da va­rolmuş olanın) çıplak ifadesi, anlam'a direnmekten başka bir şey değildir. Bu direniş, yaşantı (canlı olan) ile akılla kavrama arasındaki büyük mitsel karşıtlığın onaylanması demektir.
Kültür­lü yazar ve eleştirmenlerin açıkça benimsedikleri pos­tulat'a göre, bir yazarın yeteneği sözcükleri gösterdik­leri nesnelere uygun bir şekilde kullanmaktaki titizli­ğiyle değil, üslubunu işlediği konuya yaraşır dilsel süslemelerle bezeyebilecek bir edebi duyarlılığa sahip olmasıyla ölçülmeliydi.
Romanı diğer edebi türlerden ve kendisinden ön­ceki kurmaca biçimlerinden ayıran nokta, kahramanla­rı bireyleştirmeye ve onların çevresini ayrıntılı bir şe­kilde sunmaya verdiği önemin büyüklüğüdür.
b) Descartes ile Locke'un yöntemi, onlara düşüncelerini bilincin doğrudan verilerinden başlayarak ileri götürmek olanağını sağlamıştı; romanda da, gerçekli­ğin bireysel düzeyde aynı kolaylıkla anlaşılmasını sağ­lamak için, kurmaca geleneğinde, konunun yanısıra,başka pek çok şeyin de değişmesi gerekiyordu. İlk önce tarihsel kişilikler ve onların eylem alanları yeni bir edebi perspektif içine oturtulmalıydı: Eskiden olduğu gibi, genel insan tiplerinin uygun bir edebi çerçevede önceden belirlenmiş bir fon üzerinde boy göstermesi yerine, olay örgüsü tek tek kişiler arasında ve özel ko­şullarda gelişmeliydi.Edebiyattaki bu değişiklik, genel değerlerin, tümel- lerin bir kenara bırakılmasıyla ve felsefi gerçekçilikte olduğu gibi, tek tek gerçeklere önem verilmesiyle bağ­ lantılıydı. Bizi “tikel fikirlere yönelten ve zihnin boş mekânını dolduran" şeylerin duyular olduğunu söyleyen Locke'un bu görüşünü herhalde Aristoteles de kabul ederdi. Ancak onun daha sonra şu noktaya işaret etmesi de beklenmelidir: Tek tek durumların titizlikle incelenmesi başlı başına bir değer taşımaz; çünkü insanın asıl düşünsel hedefi, bir anlamı olmayan duyum akışının karşısında yeteneklerini bir araya getirmek ve tek nihai ve değişmez gerçeklik olan tümellerin bilgisine ulaşmaktır
Reklam
Romanın gerçekçiliği sunduğu yaşam tarzından değil, onu sunuş tarzından kaynaklanır.
Bazı ressamlar resimlerini fiilen yapmakta oldukları zamanlarda, belli bir aşamaya gelince resimlerini bir aynaya bakar gibi inceleme alışkanlığı edinirler. O noktada aynada gördükleri, eserlerinin ters çevrilmiş halidir. Böyle yapmakla neyi murat ettikleri sorgulandığında, kendilerinin bu yolla resimlerini yeniden görme, eserlerine yepyeni bir gözle bakma imkânı bulduklarını ifade ederler. Aynada bir ân için gördükleri, resmin odaklandığı gelecekteki ânın içeriğine benzer bir şeydir. Ayna, bir ressam olarak o ândaki bakışlarını yarı yarıya unutma ve gelecekteki bir izleyicinin bakışından bir şeyleri ödünç alma fırsatı sağlamaktadır.Yukarıda yazdıklarım belki yine fotoğraflarla kıyaslamaya gidilirse da- ha berrak bir dille ifade edilebilir. Fotoğraflar geçmişin kayıtlandır. (Fotoğrafçının ve bu kayıttaki öznelliğinin taşıdığı rolün önemi, fotoğrafların birer kayıt olması gerçeğini değiştirmez.) Resimler ise geçmişten alman kehanetler, izleyicinin resme bakmakta olduğu ânda gördüğü şeyle ilgili kehanetlerdir. Bazı kehanetler çabuk tükenir, resmin odaklandığı şey kaybolurken, bazılarında bunun tersi olur.
Oysa bir roman için, başka bir ede- bi yapıtla herhangi bir benzerliğe sahip olmak kadar cansıkıcı bir şey düşünülemez. Bunun sebebi herhalde şuradan kaynaklanmaktadır: Romancının ilk görevi insan yaşantısına sadık kaldığı izlenimini vermek olduğuna göre, önceden belirlenmiş herhangi bir kurala bağlılık, onun başarısına gölge düşürmekten başka bir sonuç doğurmaz. Romanda, sözgelimi trajedi ya da od ile karşılaştırıldığında genellikle biçimden yoksunluk gibi gözüken şey, herhalde şöyle açıklanabilir: Roman­ın biçimsel kurallara fazla bağlı kalmayışı, gerçekçi olabilmek için ödediği bedeldir.
a) Descartes'ın büyüklüğü, öncelikle yönteminden, hiçbir şeyi incelemeden kabul etmemek gibi önemli bir kural koymuş olmasından kaynaklanır; onun Yöntem Üzerine Konuşma (Discours de la methale) ve Düşünceler (Meditations) adlı yapıtları, hakikat araştırmasını, mantıksal olarak daha önceki düşünce geleneğinden bağımsız, Ve fiilen de, sözkonusu gelenekten kopmuş yeni bir atılımla gerçekleştirilme şansı çok daha yüksek, bütünüyle bireysel bir çaba olarak değerlendiren modern ilkenin yerleşmesine önemli katkılarda bulunmuştur. Roman bu bireyci ve yenilikçi yönelimi en iyi yansıtan edebiyat biçimidir. Daha önceki edebi biçimler, ait oldukları kültürlerin, geleneğe sadakati hakikatin temel ölçüsü sayan genel eğilimini yansıtıyorlardı: Örneğin klasik döneme ve Rönesans'a ait epik şiirler konuların ı {plot) tarihsel olaylar ya da masaldan alıyorlar ve yazarın üslubu, büyük ölçüde, türün önceden belirlenmiş modellerini esas alan edebi bir beğeniye göredeğerlendiriliyordu. Bu edebi gelenekçiliğe ilk kez ve her yönden karşı çıkan tür roman oldu: Romanın baş­lıca ölçüsü bireysel yaşantı çerçevesinde düşünülen hakikatti ve sözkonusu bireysel yaşantı her zaman benzersiz, dolayısıyla da yeniydi, Böylece roman, son yüzyıllarda orijinalliğe, yeniliğe o zamana kadar gö­rülmemiş ölçüde önem veren bir kültürün en uygun edebi aracı haline geldi: Romanın novel diye adlandırılması bu yüzdendir.
11 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.