"Ey gönül hayatın, sırlarını bilseydin;
Ölümdeki ilahi, sırları da bilirdin.
Yapayalnız kalınca kendinden haberin yok.
Şimdi bilmiyorsun ki sonra ne bilirsin?"
Daha pek çok geceler, gündüzler gelir geçer.
Sanma sakın cihanı, boşu boşuna döner.
Toprağın üzerine ayağını yavaş bas;
Bu toprağa can oldu, nice güzel dilberler.
Madem ki, bu dünyada, hep gönül alacağım.
Can vermekten başka yol, yokmuş ne yapacağım.
Mutludur o kimse ki bir hayat olmamıştır;
Mutludur o kimse ki, dünyaya doğmamıştır.
Dün gece gelişinde, aklım başımdan gitti
Gülden kokunu aldım, gözlerimde yaş bitti
Güle güzelliğini öyle bir anlattım ki
Yanıma geldi kuşlar, hikayeni dinledi
Kendi sevinçlerini, mutluluğu eğer sen.
Hür bir gönlü gamlara, düşürmekte görürsen.
Hayatın müddetince aklın matemini tut;
Allah belanı versin, sen kaba bir cahilsin
Çok uzaklardan pislik, bir adam çıkageldi.
Cehennem dumanından, bir de mintan giymişti.
Sürahimi kırarak meyimi yere döktü;
Allah canım alsın, beni tarumar etti.
Henüz hayattaysam da, bir şeyler biliyorum.
Bununla yetinmeyip, aklıma soruyorum.
Bazen arkama dönüp bilanço yaptığımda;
Ömür gelip de geçmiş, boş eller görüyorum.
Eğer akıl gözünü, açarda bir bakarsan.
Dost bildiklerini, görürsün sana düşman.
Bu zamanda sakın ha, fazla dostun olmasın
Zaman ustalarıyla sohbet et çok uzaktan.
Madem ki bu evren isteğince çark eder.
Ha yedi kat ha sekiz, gökyüzü ne fark eder.
Ömrümce şu günlerin gamın hiç çekmedim.
Önce gelmemiş günler, sonra da geçmiş günler
Bu gece böyle mahmur, seni kim getirdi Sis örtülü sahraya, kimler seni gönderdi Ateşlerin içinde yanarım alev alev; Yumuşak bir yel gibi, seni kimler getirdi