'Duygusal' ile 'duyarlı'yı ayırt etmemiz lâzım. Duygusal biri boş zamanlarında gayet gaddar olabilir. Oysa duyarlı biri asla zâlim değildir. İlerlemeci bir fikirden bahsederken ağlayabilen duygusal Rousseau, öz çocuklarını çeşitli düşkünevlerine dağıtmış ve hiç de içi sızlamamıştır. Duygusal bir ihtiyar kadın, papağanını şımartırken yeğenini zehirleyebilir. Duygusal politikacılar Anneler Günü'nü unutmazken, hasımlarını acımasızca ortadan kaldırabilir. Stalin bebeklere bayılırmış. Lenin operada, bilhassa Traviata'da ağlarmış.
Rus edebiyatı diğer edebiyatlar gibi Rönesans geleneğinden gelme bir dobralığa sahip değildi; Rus romanı genel olarak, günümüze kadar gelmiş romanların en iffetlisidir. Elbette Sovyet dönemindeki Rus edebiyatı da, pirüpaklığın ta kendisidir. Mesela Lady Chatterley'in Sevgilisi gibi bir Rus romanı tasavvur edilemez.
On dokuz yaşında, kendini öldürmeyi denedi. Yarası tehlikeliydi ama iyileşti. Cebinde bulunan not şöyle başlıyordu: "Ölümümden, kalbin diş ağrısını keşfeden Alman şair Heine sorumludur..."