+"Demek bu halk sevmiyormuş Nazmi'yi!"
-"Onu nerden çıkardın?"
+"Ortada işte! Halk sevseydi, mebus yapar, Ankara'ya gönderirdi."
Zarfı kapadıktan sonra: "Ne dedin?" dedi. -"Anlamadım!"
+"Yani halk sevseydi dedim ... "
Sinsi sinsi güldü: "Yani... " dedi.
-"Halk sevdiği adamı, işine yarayan adamı tutup Ankara'ya gönderecek, öyle mi?"
+"Değil mi?" dedim.
-"Halkı sen ne sanıyorsun be!" dedi. "Halk bu kadar aptal mı, işine yarayan adamı memleketten uzaklaştırsın! Halkın gözü çoktan açıldı azizim. Şimdiye kadar yolladıklarından hiç hayır gelmedi. Nazmi'yi de milletvekili yapıp gönderecek de, köyler okulsuz, çeşmesiz, yolsuz mu kalacak? Hele bir iki seçim daha geçsin aradan, yaşlansın biraz, atlayıp sıçrayacak hali kalmasın, onu da yollarız!"
Bir varmış bir yokmuş, kiminin karnı açmış, kiminin karnı tokmuş. Aç olanların sayısı tok olanlardan katbe kat çokmuş. Kafdağı'nın ötesinde, Kırkpınar ülkesinde alın teriyle geçinen, gece demeyip gündüz demeyip çalışan, çalışıp çabalayıp ekmek parasını güç doğrultan, evsiz barksız, tarlasız topraksız bir Tosun varmış. Ama ne tosun, tosun değil tosuncuk! Yürekli çocuk, bilekli çocuk! Yapmadığı iş, yormadığı düş yokmuş Tosun'un. Kimin bir müşkülü varsa Tosun koşar, kimin bir sıkıntısı varsa canını dişine takar üstesinden gelirmiş. Bir Tosun ki, güçlülere karşı başı dik, düşkünlere karşı boynu eğik. Sözün kısası, canım adaktan, gözünü budaktan sakınmazmış bu Tosun.