Çantay’a göre Tevfik Fikret’i çok seven ve ona kıymet veren Âkif’in bu sevgisi Târîh-i Kadîm’den sonra bir nefrete dönüşmüştür.
Bu nefretin sebebini Âkif şu sözlerle dile getirir:
“Ahlâk kürsüsünden haykıran bir adamın –ister inansın ister inanmasın– halkın ahlâk mesnedi olan varlığa ulu orta sövmesi… İşte bu, akılların kabul edemeyeceği bir şey!”
Görüldüğü gibi, Âkif’in öfkesinin sebebi kendi şahsına yöneltilmiş bir ithamdan kaynaklanmamaktadır. Mensubu bulunduğu dinin ve bu dinin Tanrı’sının tahkir edilmesi karşısında öfke duymaktadır.
" Çiğnenirsek biz bugün, çiğnenmek istihkakımız:
Çünkü izzet nerde, bir bak, nerdedir ahlâkımız.
Müslümanlık pâk sîretten ibâretken, yazık!
Öyle saplandık ki levsiyyâta: Hâlâ çıkamadık!
Zulme tapmak, adli tepmek, hakka hiç aldırmamak;
Kendi âsûdeyse, dünyâ yansa, baş kaldırmamak;
Ahdi nakzetmek, yalan sözden tehâşî etmemek;
Kuvvetin meddâhı olmak, aczi hiç söyletmemek;
Mübtezel birçok merasim: İnhinâlar, yatmalar,
Şaklabanlıklar, riyâlar,muttasıl aldatmalar;
Fırka, milliyet,lisan namıyla dâim ayrılık;
En samîmî kimseler beyninde en ciddî açık;
Enseden aslan kesilmek, cebheden yaltak kedi…
Müslümanlık bizden evvel böyle zillet görmedi!
Hâlimiz bir inhilâl etmiş vücûdun hâlidir;
Rûh-i izmihlâlimiz ahlâkın izmihlâlidir.
Sâde bir sözdür fakat hikmetlerin en mücmeli:
Bir halâs imkânı var: Ahlâkımız yükselmeli
Yoksa pek korkunç olur katmerleşip hüsrânımız…
Çünkü hem dünyâ gider, hem din, eğer yapmazsanız. “