Sakura ağacı... Yavaşça yaprak açan fakat hızla dökülen... İlkbaharı, kendisini feda ederek müjdeleyen... Ölümün, yaşamdaki temsilcisi... Kocaman, buruk, ölü bir kalbin, başkalarına hayat verip inadına atması... Rüzgarın yapraklarını alışını, tebessümle izlemesi... Koca kainattaki onlarca ağaçtan sadece birisi... Onun da geçimi topraktan, tıpkı bir zakkum, elma ağacı gibi... Fakat ne zehir üretir ne de meyve... Onun, daha kutsal bir görevi vardır; kendisini anlamak isteyen gönüllere, şifa olmak. İşte bu kitapta Sakura'nın yaşamıyla bağdaşan bir savaşçıyı tanıyacaksınız. Ölmeden önce ölen... Gülmeden önce ağlayan... Başkalarının gözünde onursuz sayılan... Takdire şayan, onursuz kahraman... Onun hikayesi, belki de yüzyıllar sonra dile geldi. Kader, bu hikayeyi gözyaşlarıyla süsledi. O gözyaşlarıydı ki acıda da insanı bırakmaz, mutlulukta da. Sakura, bu savaşçı için ağlayarak yapraklarını döktü. Fakat bir yaprağın tek görevi, dökülmek değildi...