Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sapıklıklarda ve Kişilik Bozukluklarında Saldırganlık

Otto F. Kernberg

Sapıklıklarda ve Kişilik Bozukluklarında Saldırganlık Gönderileri

Sapıklıklarda ve Kişilik Bozukluklarında Saldırganlık kitaplarını, Sapıklıklarda ve Kişilik Bozukluklarında Saldırganlık sözleri ve alıntılarını, Sapıklıklarda ve Kişilik Bozukluklarında Saldırganlık yazarlarını, Sapıklıklarda ve Kişilik Bozukluklarında Saldırganlık yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Dinamik bilinçdışı başlangıçta, nesne temsilleriyle saldırganca yatırılmış ilişkilerin etkisi altındaki, kabul edilemez kendinin farkında olma durumlarını içerir. Bu nesne temsilleri, özellikle yansıtmalı özdeşleşme olmak üzere, ilkel savunma düzenekleriyle algılanır. Engellenmeden kaynaklanan erken doruk-duygu durumları, engelleyici "nesnelere" ilişkin ilkel fantezileri canlandırır. Bu nesneler, daha sonra simgesel olarak böyle katlanılmaz nesneleri "kovma" çabaları ve onları yok etmeye yönelik öfkeli arzulara dönüşecek olan duyusal-algısal yaşantılarla temsil edilir. Engellenme yaşantısı da, saldırı ve tehlikeye maruz kalma fantezisine dönüşür. Dinamik bilinçdışındaki saldırgan arzular ve fantezileri, haz veren doruk-duygu yaşantılarının -özellikle de ana-baba nesnelerini içeren kabul edilemez fantezilerle ilişkili cinsel uyarılma durumlarının- bastırılması izler. İlkel fantezilerle bağlantılı bilinçdışı savunmalar ve bastırmayı ikincil olarak pekiştiren daha sonraki savunmalar er geç, saldırgan ve libidinal olarak yatırılmış nesne ilişkilerinin en derin bilinçdışı katmanını -yani idi- bir "kapsül" içine alır.
Sayfa 39 - Metis Yayınları, Ötekini Dinlemek Serisi 9, 2. Basım 2010, Duygular ve Erken Öznel Yaşantılar
"İnsan değirmende candır."
Doruk-duygu durumları yaşandığı sırada oluşan bellek yapıları, sakin veya düşük düzeydeki duygu durumlarının yaşandığı sırada oluşanlardan çok farklı olacaktır. Bebek sakinken oluşan bellek yapıları geniş ölçüde bilişsel ve seçici olacak ve doğrudan ben gelişimine katkıda bulunacaktır. Sıradan öğrenme, uyanıklığın o anki duruma ve yapılacak işe
Sayfa 38 - Metis Yayınları, Ötekini Dinlemek Serisi 9, 2. Basım 2010, Duygular ve Erken Öznel Yaşantılar
Reklam
Doruk-duygu durumları yaşanırken bellek yapılarının bu şekilde bir araya gelmesi, en erken simgesel etkinlikleri de başlatıyor olabilir. Doruk-duygusal yapıların bir unsuru, tüm yapıyı temsil edebilir. Örneğin, bir odada ışığın açılması, kendisi algılanmadan önce bile, besleyen annenin varlığını temsil eder. Hangi basit çağrışımların ve koşullu reflekslerin, simgesel düşünmeye -koşullu çağrışımların esnemez ilişkisi dışında, tüm olaylar dizisinin, bir unsur tarafından etkin olarak temsil edilmesi anlamında- dönüştüğü tartışılabilir, ancak her durumda, bu en erken simgesel işlev, katı çağrışım zincirine benzer koşullarda ortaya çıkacaktır. Bundan yola çıkarak, doruk-duygu durumlarının, saf duygusal öznelliğin simgesel işlevleri olan zihinsel etkinliğe dönüşmesi için koşulları hazırladığı söylenebilir. Klinikte bu durum, bebek ve annenin haz veren ilişkilerine ait, duyguların süzgecinden geçmiş bellek yapılarıyla temsil edilir. Bu bellek yapılan yüksek düzeyde farklılaşmış, doğuştan gelen bilişsel şemalar taşımakla birlikte, henüz kendilik ve nesne temsilleri farklılaşmamıştır. Hoşnutsuzluk yaratan ya da acı veren doruk-duygu durumlarından türeyen duygusal bellek yapıları bunlardan ayrı oluşurlar; ancak aynı şekilde kendilik ve nesne temsilleri farklılaşmamıştır.
Sayfa 37 - Metis Yayınları, Ötekini Dinlemek Serisi 9, 2. Basım 2010, Duygular ve Erken Öznel Yaşantılar
Doğumdan itibaren, duygusal davranışlar bebeğin anneyle ilişkisini güçlü bir biçimde etkiler (lzard 1978; Izard ve Buechler 1979). Doğuştan gelen duygusal örüntülerin -davranışsal, iletişimsel ve psikofizyolojik belirtileri ile birlikte- çok önemli bir biyolojik işlevi, bebeğin gereksinimlerini çevresine (annelik yapan kişiye) haber vermek ve böylece bebekle anne arasındaki iletişimi başlatmaktır. Bu aynı zamanda bebeğin ruhsal dünyasının da başlangıcıdır. Duyguların doğasına ilişkin günümüzde geçerli olan nöropsikolojik kuram, duyguların öznel niteliğinin (temelde haz ve acı), psikofizyolojik, davranışsal ve iletişimsel yönlerinin bütünleşmesinde başrol oynadığını gösteriyor. Yaşamın ilk haftalarından itibaren duyguların yüksek düzeyde farklılaşmış psikofizyolojik, davranışsal ve iletişimsel yönlerinin gözlenebilir olması, öznel haz ve acı yaşama yetisinin çok erken dönemde bile varolduğunu düşündürüyor. Gerçekten de, duygusal, algısal ve motor şemaların doğumdan itibaren işlemekte olduğu varsayılırsa, bilinçliliğin, ve aynı bağlamda kendilik gelişiminin ilk basamağının öznel haz ve acı yaşantıları (öznellik) olduğu söylenebilir.
Sayfa 36 - Metis Yayınları, Ötekini Dinlemek Serisi 9, 2. Basım 2010, Duygular ve Erken Öznel Yaşantılar
Minik insan
Bebek bir duygu gösterdiğinde, öznel olarak acı ya da hazzın farkında olduğunu nasıl kanıtlayabiliriz? Bu soru, örtük bir biçimde, sözel yetiler gelişmeden önce, erken öznelliğin, erken ruhsal yaşantıların ve ruhsal güdülenme sistemlerinin etkinleşmediğini ima eder. Bebeklerde bir uyaran verilmesinin ardından ortaya çıkan, duyguları etkinleştiren gerilim durumları (örneğin kalp atış hızı) üzerine yapılan çalışmalar, uyaranın bilişsel algılanışına göre gerilimde azalma ya da artma yönünde bir değişiklik olduğunu gösterir. Başka bir deyişle, duyguların ifade ve boşalım örüntülerinin henüz görülmediği bir zamanda, ruhsal gerilimde bir artış ya da azalma olduğuna ilişkin kanıtlar bulmaya başlıyoruz. Algının itici ya da ödüllendirici niteliklerine ilişkin yaşantıları düzenleyen beynin orta bölgelerindeki merkezlerin, doğumda tümüyle gelişkin olduklarına ilişkin kanıtlar da vardır. Bunlar, erken dönemde de haz ve acı yaşama yetisinin bulunduğu çıkarımını destekler. Ayrıca, bebeğin bilişsel ayırt etme yetisinin şaşırtıcı derecede erken gelişmesi, duygusal farklılaşma potansiyelinin de varolduğunu düşündürüyor. Üç aylık bir bebeğin coşkuları yaşayabilmenin yanı sıra, haz, öfke ya da düş kırıklığı hissettiğini davranışlarıyla da gösterebilmesi (lzard 1978) akla yakın görünüyor. Plutchik ve Kellerman (1983) bu varsayıma çok katkıda bulunmuşlardır.
Sayfa 35 - Metis Yayınları, Ötekini Dinlemek Serisi 9, 2. Basım 2010, Duygular ve Erken Öznel Yaşantılar
İd ile ilişkili yapısal özelliklerin birçok etmenin bileşimi olduğunu düşünüyorum: doruk duygulardan türeyen erken duygusal belleğin ilkel, yaygın ve kapsayıcı doğası; erken öznelliğin ve erken bilinçliliğin farklılaşmamış niteliği; ve erken fantezi oluşumunda geçmiş, şimdi ve "geleceğin" yoğunlaştırılması sürecindeki simgesel işlevlerin gelişmemiş doğası. Duygu durumlarının gelişimsel sonuçları çok farklı olabilir. Değişikliğe uğramış duygu durumları, doğrudan ben gelişimine katkıda bulunabilir. Anne-bebek etkileşimi ve buna paralel ılımlı duygu durumlarının etkisi altındaki öğrenme, o anki psikososyal çevre ile daha seçici ve etkili ilişkileri yansıtan bellek yapılan oluşturabilir.
Sayfa 35 - Metis Yayınları, Ötekini Dinlemek Serisi 9, 2. Basım 2010, Fanteziler ve Doruk-Duygu Durumlarının Kökenleri
Reklam
Aktarımda yoğun duygu durumları canlandığında, bunlara karşılık gelen doyurucu ya da engelleyici geçmiş bir nesne ilişkisi de anımsanır. Nesne ilişkisi doyurucu ise yeniden canlandırma, acılı ise bundan kaçma çabaları gözlenir. Bu bitişme süreci -yani, o anda bir değişme arzusu uyandıran algı zemininde, anımsanan bir durumla, gelecekte arzulanan bir durumun bitişmesi- aslında fantezinin kökenini gösterir. Fantezinin oluşumu, id için karakteristik olan, geçmiş, şimdi ve geleceğin eşzamanlı varolma durumunu yansıtır. Bu, farklılaşmış bene özgü nesnel uzay-zaman kısıtlamalarını fark etme ve kabul etme yetisinin ortaya çıkışından önceki bir durumdur. "Hep-iyi" ya da "hep-kötü" doruk-duygu durumlarıyla ilkel duygusal belleğin bütünleşmesi, bilinçdışı fanteziye özgü, kendilikle nesneyi birbirine bağlayan özgül bir arzu içeren fantezilerin gelişmesini sağlar. Doruk-duygu durumları, ileri derecede arzulanan (haz veren) ya da istenmeyen (acılı) yaşantılarla bağlantılı olarak ortaya çıkar. Arzulanan ya da istenmeyen bu yaşantılar, benzeri duygusal yaşantıları yeniden yaşamak ya da bunlardan kaçınmaya yönelik yoğun arzuları harekete geçirir. Somut bilinçdışı istekler şeklinde ifade edilen bu arzular, idin güdülenim repertuvarını oluşturur. "Arzu", "isteğe" kıyasla daha genel bir güdülenim ifade eder: bilinçdışı arzunun somut isteklerle ifade edildiğini söyleyebiliriz. Bilinçdışı fantezinin merkezinde, arzuyu ve en temelde dürtüleri somut bir şekilde ifade eden istekler yatar.
Sayfa 34 - Metis Yayınları, Ötekini Dinlemek Serisi 9, 2. Basım 2010, Fanteziler ve Doruk-Duygu Durumlarının Kökenleri
Analisti engelleyici ve cezalandırıcı olarak algılayan histerik bir hastanın çektiği mazoşistik acılar, hastayı altta yatan cinsel uyarılmaya, fantezilere ve olumlu oidipal özlemlere karşı savunma işlevi görebilir. Üzüntü, öfke ve kendine acımanın karışımı olan bir duygu, bastırılmış cinsel uyarılmaya karşı savunma işlevi olan bir duygu durumunu yansıtıyor olabilir. Klinik açıdan konuşmak gerekirse, bir dürtünün diğerine karşı savunma amacıyla kullanıldığını gördüğümüzde, aslında bir duygunun diğerine karşı savunma işlevi üstlendiğini anlarız.
Sayfa 32 - Metis Yayınları, Ötekini Dinlemek Serisi 9, 2. Basım 2010, Savunma Amaçlı Çarpıtmalar
Duygular, nitelik ve nicelik olarak farklılık gösterir: öznel yaşantıların yoğunluğu değişkendir ve genellikle, fizyolojik boşalım örüntüleri ve/veya psikomotor davranışta gözlenebilirler. Hasta davranışıyla öznel yaşantısını analiste aktarabilir. Gerçekten de duyguların iletişim işlevleri, aktarımda merkezi bir yer tutar ve analistin eşduyumla hastanın yaşantısına (içinden) coşkusal olarak yanıt vermesine olanak tanır. ... Benim deneyimlerime göre, gerilemiş hastalarda yoğun duygu fırtınalarının psikanalitik araştırması, bilişsel içeriği olmayan "saf' duygu diye bir şeyin olamayacağını tutarlı bir şekilde gösterir. Psikanaliz ortamında gözlediğimiz duyguların daima bir bilişsel içeriği olduktan başka -bence bu çok önemli bir bulgu- daima bir nesne ilişkisi yönü de bulunur; yani, duygular, hastanın kendiliğinin bir yönü ile herhangi bir nesne temsilinin bir yönü arasındaki ilişkiyi ifade ederler. Ayrıca, psikanaliz ortamındaki duygu, ya canlanmış olan içsel bir nesne ilişkisini yansıtır ya da bu ilişkiyi tamamlar. Aktarımda çıkan bir duygu durumu, hastanın geçmişteki önemli bir nesne ilişkisini özetler. Gerçekten de, aktarımda bir nesne ilişkisinin canlanması, her zaman belli bir duygu durumunu da içerir.
Sayfa 31 - Metis Yayınları, Ötekini Dinlemek Serisi 9, 2. Basım 2010, Duygular ve Ruhsal Dünyadaki Güçler
Bence, duyguları, biyolojik olarak belirlenmiş içgüdü bileşenleri ile dürtülerin genel ruhsal örgütlenmesi arasındaki bir bağ olarak ele almak çok anlamlı olur. Ödüllendirici ve itici duygu durumu dizilerini, libido ve saldırganlığa karşılık olarak görmek hem klinik, hem de kuramsal açıdan akla yakındır. Duyguların dürtülerin yapı taşları olduğu
Sayfa 30 - Metis Yayınları, Ötekini Dinlemek Serisi 9, 2. Basım 2010, Duygular ve Ruhsal Dünyadaki Güçler
85 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.