Hikayemiz New York'tan Buenos Aires'e giden bir gemide geçiyor. Gemide dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic de var. Czentovic, yıllarca süren esaretten sonra özgürlüğüne kavuşmuş olsa da, bu onu tatmin etmiyor. Satranç dışında bir amacı olmayan Czentovic, kendini boşlukta hissediyor.
Tam bu sırada gizemli bir adam olan Dr. B. ile tanışıyor. Dr. B., Czentovic'e geçmişte yaşadığı travmatik bir olayı ve bu olayın onu nasıl satranç takıntısına sürüklediğini anlatır. Bu hikaye Czentovic'i derinden etkiler ve kendi hayatını sorgulamaya başlar.
Dr. B. ile Czentovic arasında bir satranç oyunu başlar. Oyun ilerledikçe Dr. B.'nin zihinsel durumu da bozulmaya başlar. Nazi toplama kamplarında yaşadığı işkenceler ve gördüğü vahşet onu travmatize etmiştir. Satranç tahtası Dr. B.'nin zihninin savaş alanı haline gelir ve her hamle onun için bir ölüm kalım mücadelesi haline gelir.
Satranç sadece bir oyun değil, aynı zamanda hayatta kalma ve özgürlük mücadelesini de simgeliyor. Czentovic ve Dr. B.'nin hikayeleri, savaşın ve totaliter rejimlerin insan psikolojisi üzerinde yarattığı derin tahribatı gözler önüne seriyor.
Zweig, bu kısa romanında insan ruhunun kırılganlığını ve travmanın yıkıcı etkisini ustalıkla tasvir ediyor. Satranç, sadece satranç severler için değil, insan psikolojisi ve tarihi olaylarla ilgilenen herkes için okunması gereken bir eser.
Kısacası, Satranç sizi hem nefes nefese edecek bir satranç oyunu izlemeye, hem de insan ruhunun karanlık dehlizlerinde bir yolculuğa çıkaracak.