Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Savaş Pilotu Gönderileri

Savaş Pilotu kitaplarını, Savaş Pilotu sözleri ve alıntılarını, Savaş Pilotu yazarlarını, Savaş Pilotu yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İnsanın eşitliğini savunduk durduk. Ama "insan" unuttuğumuzdan, neden söz ettiğimizi anlayamaz olduk artık. Eşitliği nereye dayandıracağımızı bilmediğimizden, kesinlikle açıklayamadığımız bu eşitlikten, gereğince yararlanamadık. Eşitliği, bireyler konusunda nasıl tanımlamalı; kabayla uysalı, aptalla akıllıyı nasıl ayırt etmeliydi? Maddeler konusunda nitelemek ve açıklamak gerekirse, eşitlik, bu maddelerin her birine aynı görevi, aynı yeri vermeyi gerektirir. Saçma olan da bu. Eşitlik ilkesi soysuzlaşınca, aynilik ilkesine dönüşür.
Sayfa 117Kitabı okudu
Reklam
Bir toplumun düzenini, herkesin belirli kurallara boyun eğmesi ilkesi üstüne kurmak kolaydır. Bir efendiye ya da Kuran'a hiç karşı çıkmadan boyun eğen kör bir "insan"ı yetiştirmek kolaydır. Ama "insan"ı kurtarmak için onu, kendini yönetir duruma getirmedeki başarı çok üstün bir başarıdır.
Sayfa 111Kitabı okudu
"Memnun görünüyorsunuz!" "Dünyanın sonu geldi!"
Barış, nesnelerin tümü anlam ve yerlerini aldıkları zaman nesnelerin arasında görünen bir yüzün okunuşudur. Topraktaki filizlerin tümü bir ağaç içinde birbirlerine bağlandıkları gibi nesneler de kendilerinden daha büyük bir bütünün birer parçası oldukları zaman. Oysa savaş var.
Her şey şu anda karmakarışıkken, dilimin anlamını nasıl dirilteyim? Parktaki ağaçlar hem bir soyun çeşitli kuşaklarına bir gemidir, hem de topçuyu görevinden alıkoyan bir perde. Şu anda kentlere baskı yapan bombardıman uçakları, tüm bir ulusu kahve telvesi gibi yollara dökmekte… Fransa şu anda, çiğnenmiş bir karınca yuvası gibi kanşıklık içinde. Gözle görülen bir düşmana karşı değil de donan konut araçlanna, sıkışan musluklara ve laçka olmuş vidalara karşı savaşılıyor şu anda...
Reklam
Bir rastlantı sevgiyi uyandırınca, insanda her şey bu sevgiye göre düzenlenir ve sevgi onda enginlik duyusu yaratır. Sahra'da yaşarken, geceleri ateşimizin çevresine gelen Araplar, bize, uzaklardaki tehlikeyi haber verdikleri zaman, çöl düğümlenir ve bir anlam kazanırdı. Bu haberciler kendi enginliklerini yaratmışlardı. Güzel olunca, müzik de öyledir. Anılar uyandıran ve düğümleyen bir eski dolabın kokusu da öyledir. Dokunaklı olma, enginlik duygusudur. Ama insanla ilgili bir şeyin sayılamayacağını, ölçülemeyeceğini biliyorum. Gerçek enginlik gözle değil akılla kavranır ancak. Dil kadar değerlidir; çünkü nesneleri bağlayan dildir.
Küçük bir çocukken... Çocukluğumun epey gerilerine gidiyorum. Herkesin geldiği o geniş bölgedir çocukluk! Nereliyim ben? Çocukluğumdanım. Falanca ülkeden olduğum gibi çocukluk ülkesindenim ben...
"Ölümünüz hiçbir şeyi değiştirmez. Yenilgimiz tamdır. Ama bir bozgunun ölülerle kendini göstermesi gerekir. Yas olmalıdır bu da. Bu rolü oynamak görevinizdir."
On bin metreden bakılınca, yanmak, çok büyük bir laftır, çünkü köylerin üstünde de ormanların üstünde olduğu gibi kımıldamayan bir duman, bir tür beyazımsı pelte görülür. Yangın, gizli bir sindirimden başka bir şey değildir. On bin metre yüksekte hareket olmadığından, zaman yavaşlamış gibidir. Çatırdayan alevler, patlayan kalaslar, kara duman burgaçları kalmamıştır. Amberin içinde donmuş gibi duran o griye çalan sütten başka bir şey yoktur. Bu orman iyileşecek mi? Bu köy iyileşecek mi? Bulunduğum yerden bakılınca, ateş, bir hastalık ağırlığıyla kemirmekte. Burada da söylenecek çok şey vardır: "Köyden tasarruf yapamayız." Bu sözü işittim. Gerekliydi bu söz de. Bir köy, savaş sırasında, bir gelenek yumağı değildir. Düşmanın elinde, bir fare yuvasından başka bir şey değildir köy. Her şey anlamını yitirir. Üç yüz yıllık ağaçlar eski aile evinizi gölgeliyordu. Ama şimdi, yirmi yaşındaki bir teğmenin atış alanını daraltıyorlar. Bu yüzden de on beş kişilik bir manga yollayıp zamanın eseri olan evinizi yerle bir eder. On dakika sürecek bir iş için üç yüz yıllık sabır ve güneşle, üç yüz yıllık aile dinine, parkın gölgesinde yapılan nişan törenlerine kıymaktır bu. Siz ona: "Ağaçlarım!" dersiniz. Sizi dinlemez o, savaş yapar. Haklıdır.
Reklam
Onarılmaz bir şeyler mi bozdum? On bin metrede yapılan sertçe bir hareket, yürek kaslarında bir yırtılmaya yol açabilir. Yürek çok naziktir. Uzun süre işe yaraması gerekir. Böylesine kaba işler için onu tehlikeye atmak saçma. Bir elmayı pişirmek için elmasları yakmaya benzer bu iş.
Aslında bizi izleyip izlemediklerini, yerden, arkamızda bizimkine benzer bir deste gelin teli sürüklediğimizi görüp görmediklerini bilmiyorum hiç. "Gelin teli" beni düşlere daldırıyor. Aklıma ilk geldiğinde çok hoşuma giden bir imge geliyor gözlerimin önüne: "Çok güzel bir kadın gibi ele geçirilmez olduk, buzdan yıldızlarla süslü giysimizi arkamızdan sürükleyerek, kaderin çizdiği yolda ilerliyoruz..." "Ayağınızı biraz sola. Basın!" Gerçek budur. Ama yine uyduruk şiirime dönüyorum: "Bu dönemeç bir gök dolusu âşığın viraj yapmasına neden olacak..." Ayak solda., ayak solda, bas basabilirsen! Çok güzel kadın dönemeci ıskalıyor.
Kuşkusuz şu anda hiç sevgi duymuyorum; ama bu gece içime bir şey doğarsa, demek ki görünmez yapıya taşlanmı ağır ağır taşımışım. Bir şenlik hazırlıyorum. Benden başka birinin, ansızın içime doğduğunu söyleyemeyeceğim; çünkü benden başkasını ben yapmaktayım. Bu ağır hazırlıktan başka hiçbir şey beklemiyorum savaş serüveninden. Dilbilgisi gibi savaş da sonradan çekecektir cezasını.
Dilbilgisini yavaş yavaş öğrendim. Cümle kuruluşuna yavaş yavaş alıştırdılar beni. Duygulanım uyandırdılar. Derken, bir şiir doğabilir içimde.
Yine Sagon'u düşünüyorum. Bizler insanız. İnsan her zaman insandır. Ben, içimde yalnız kendime rastladım hep. Ölen, yaşadığı gibi ölür. Sıradan bir madencinin ölümünde, sıradan bir madenci ölür. Edebiyatçıların, gözümüzü kamaştırmak için uydurduktan o çılgın şaşkınlık nerede bulunur?
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.