Deneyimleriyle biliyor, yaşlı aklıyla anlıyordu ki, ölümle boğuşan yüz binlerce insanı bir tek insanın yönetmesi mümkün değildir. Yine biliyordu ki, savaşın sonucunu belirleyen şey başkomutanın aldığı tedbirler, kıtaların bulunduğu yer, top ve ölü sayısı değil, kıtaların “manevi gücü” denilen o elle tutulmaz şeydir; bu yüzden de bu gücü gözden kaçırmamaya, onu, elinden geldiğince yönetmeye çalışıyordu.