Nala'nın yüzüme doğru aksırması, hem gülmeme hem de bir "Iyyk" eşliğinde baș ucumdaki kağıt mendil kutusuna bir an önce ulaşmak için adımlarımı sıklaștırmama neden oldu.
Nala, her zamanki gibi, hayatımın kusursuz bir özetini çıkarmıştı: Biraz komik, biraz iğrenç ve karmakarışık...
Nala, görünüşe bakılırsa bir pislik çukurunun tam ortasındayım. Hayatımdaki olumsuzluklar, artılardan ağır basıyor. Ve ișin en tuhaf yanı ne, biliyor musun? Bu duruma gerçekten alışmaya başlıyorum.
Haklıydı. O güçlü bir Yüksek Rahibe, bense kocaman bir hiçtim. Aptalca seçimler yapmış, arkadaşlarımın güvenini kaybetmiştim. Ve o hâlâ yetkiyi elinde tutuyordu. İçin için, Neferet'in nefret ve kötülüğü gizlediğini bilmeme rağmen, ona baktığımda ben bile bir șey göremiyordum. Hâlâ parlak, güzel ve güçlüydü. Kusursuz bir Yüksek Rahibe ve bir tanrıçanın Seçilmiş'i gibi görünüyordu. Ona kafa tutabileceğimi nasıl düşünebilmiştim?
"Loren'in önce bağırsakları deşilmiş, ardından da boynu vurulmuș. Tipkı Profesör Nolan'da olduğu gibi, cesedine bir not iliştirilmiş. Bu defaki Hezekiel'in kitaplarından. Diyor ki Bütün iğrenç ve nefret uyandırıcı șeyleri söküp atın. TÖVBE EDÌN."
Zavallı, küçük Ian Bowser'ın, kıpkırmızı gözler ve en yakın dostunu kaybetmiş insanlara özgü hüzünle en ön sırada oturduğunu gördüm. Ne hissettiğini o kadar iyi anlıyordum ki.
T. J. ve Cole'u görmek için çevreyi kesiyorlardı. Delikanlılar daha hızlı davranıp İkizler'i gördüler ve neredeyse koșar adımlarla yanlarına geldiler. Bunu takip eden cilveleşme sahnesi, beni sonsuza dek kimseyle çıkmamaya ikna edecek kadar iğrençti. Sanki seçme şansım varmış gibi.
Pekala, çevremi, her șeyi unuttukları ve yeniden kanka oluverdiğimiz için sarmadıklarını çok iyi biliyordum. Sadece, ellerine geçen beni utandırma fırsatının tadını çıkarıyorlardı.
Boynumdan yukarı uzanan ağrı gittikçe şiddetleniyordu.
Gözlerim kararmaya başladı. Yere düşmekte olduğumun farkındaydım ama acı dayanılmazdı. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Ölüyordum.
Sendeleyerek Stevie Rae'nin yanına giderken, zihnimde Loren'in sözleri yankılanıyordu: Güçlü bir büyüye başvurduğunu ve bunun her zaman bir bedeli olduğunu aklından çıkarmamalısın. "Senin hatan değildi, Stevie Rae," dedim.
Eski Amazon Yüksek Rahibelerden birinin güzeller güzeli fotoğrafının altında, bir sözü yazılıydı.
Şöyle diyordu; Tanrıçamızın Seçilmiş'i olmak, büyük bir ayrıcalık olduğu kadar acı vericidir.
Zoey'i çok önemsiyormuşsun gibi yapıyordun ama o küçük egonu incitti diye birden uyuz kıçlı bir köpek gibi saldırıya geçiverdin. Ve dinleyici arkadaşlarımız için egonun ne kadar küçük olduğunu kolayca doğrulayabilirim. Amacına ulaștın; șimdi artk gitsen iyi olur."
"Onu yönlendirmek çok kolay. Parlak bir hediye, küçük bir iltifat ve işte sana aldatma ve hormonların tanrısına kurban edilmiş gerçek aşk ve bekaret.." Loren yine gülüyordu.
"Şu kızlar o kadar salak oluyorlar ki, onları ikna etmek çocuk oyuncağından farksız."