- Aklın idrakinden âciz olduğu işlere âit hakikat, ancak nübüvvet makamında tecelli eder. His tavrı, akıl tavrının ötesindedir. Onun da ötesinde peygamberlik tavrı vardır.
-Evvelâ his hükmeder, akıl onu doğrular veya yalanlar. Sonra da bozar. Akıl mertebesi kâfi gelseydi peygamberlerin gelmesine lüzum kalır mıydı?
-Haşr ve Ahiret azabı peygamberlerin gönderilmesiyle takyid olunmuştur. Bu hususta kat'î bir âyet mevcuttur..."
- Akıl her ne kadar delil teşkil etse de "hüccet-i baliğa; sağlam delil" olamaz.. İkmâle muhtaç ve daima noksandır. "Sağlam delil" peygamberlerle gerçekleşir. Aklın idrak derecesindeki eksiklik bazı âdi işlerde bile meydandayken şeriatı akıl mizânına vurmaktaki sakatlık ortadadır. Akıl mizânının hükmünü esas kabul etmek, nübüvvet makamının inkârına kadar gider...
- "Her şeyden evvel risâlet ve nübüvvete ve onun müşahhas ifâdesi olan Büyük Resûle imân lâzımdır. O'nun getirdiği bütün ölçüler ve emirlere kayıtsız ve şartsız imân... Böyle olunca tam ihlâs ile kalbde huzur doğar ve şüphe karanlıklarından eser kalmaz."
- "Asıl" kuvvetli ve "bütün" sağlam olunca, teferruat ve parça kendi kendisine doğru çıkar. Aslı ve bütünü ele almaksızın fer'ileri (teferruat ve parçaları) birer birer ispata çalışmak çok zordur. Kalbdeki doğrulama ve huzurun meydana gelmesinde en kısa yol Allah'ın zikridir. Allah Kur'ân'ında buyurdu:
- "Kalblerin tatmin edilmesi Allah'ın zikriyledir."
- "İnsan cevheri, yaratılışının başında ilim ve idrakten boş olarak halkedilmiştir. İnsan, Allah'ın yarattığı âlemlerden hiçbirini bilmiyordu.
Âlemlerin nihayeti yoktur; onu ancak yaradan bilir. Allah'ın yarattıklarını ancak Allah'ın bildiğine âit âyet, bu hakikati tasdik eder..."
- "İnsanın âlemden hayırlı olması, ancak idraki sayesindedir!
Allah, insanoğlunun anlayış ve melekelerinden her birini, onun, âleme nüfûz etmesi için yaratmıştır; âlemden murad, varlıkların cinsleridir..."