Müstakil ev parsellerini ve “yeni toplu konutları” ele alırsak, bunlardan her birinin (kısmi) bir anlamlandırma sistemi oluşturduğunu ve her birini üst-
belirleyen bir başka sistemin aralarındaki karşıtlıktan yola çıkarak yerleştiğini zaten biliyoruz. Örneğin müstakil evlerde yaşayanlar kendilerini habitat imgelemi içinde algılar ve kavrarlar; “toplu konutlar” ise habitat’ın mantığını oluşturur ve kendilerini bu kısıtlayıcı rasyonelliğe göre algılarlar. Aynı zamanda, müstakil evlerden oluşan kesimler, pratiğin hayaller ve göstergelerle donattığı, habitatın ve gündelik hayatın kendine değer biçtiği referans olur.
Zanaatkârlıkla, vasıf ve “nitelik’le
birlikte yapıt da silindi, neredeyse yok oldu. Bu değerli depo, yapıt duygusu nerededir? İşçi sınıfı yapıt duygusunu nerede bulacaktır da üretici zekayla ve pratik anlamda diyalektik akılla birleştirerek üst düzeye taşıyacaktır? Yapıt duygusunu içerenler bir yandan felsefe ve bütün felsefi gelenek, diğer yandan bütün olarak sanattır (meziyetlerinin ve armağanlarının radikal eleştirisiyle birlikte).Bu durum, ekonomik devrimin (toplumsal ihtiyaçlara yönelik planlama) ve politik devrimin (devlet aygıtının demokratik denetimi, genelleşmiş özyönetim) yanı sıra, kalıcı bir kültürel devrim gerektirir.
maddi morfoloji ile toplumsal morfolojiyi ayırt etmenin hem yeridir, hem de gereği vardır. Belki de burada, mevcut,dolaysız gerçeklik, pratik-duyusal, mimari veri olan şehir ile düşünce tarafından tahayyül edilmesi, inşa veya yeniden inşa edilmesi gereken ilişkilerden oluşan toplumsal gerçeklik olan kentsel arasında bir ayrım yapmamız gerekir. Bununla birlikte, bu ayrım tehlikeli görünür ve önerilen adlandırma risksiz kullanılamaz. Bu şekilde belirtilen kentsel, topraktan ve maddi morfolojiden geçiyor, hayali bir tür aşkınlık içinde bağlardan ve kayıtlardan özgürleşerek kendiliklerin, tinlerin ve ruhların spekülatif varlık tarzına göre şekilleniyor gibidir. Eğer bu terminoloji benimsenirse, şehir ile kentsel arasındaki ilişkiler, ayrılıktan da kaynaşmadan da kaçınarak, metafizikten de duyusal dolayımsızlığa indirgemekten de uzak durarak, çok büyük bir özenle belirlenmelidir.
Şehir ve kentsel gerçeklik kullanım değerine bağlıdır. Mübadele değeri ve sanayileşme yoluyla metanın genelleşmesi ise kullanım değerini yok etme eğilimindedir.