Şehrin hâkimi olan Voltaire’in Mikromega’sını Fransızcasından okuyanlar veyahut Türkçe’ye tercüme edilmişini gözden geçirenler, mutlaka pireye, mikro;file, mega derler. Yani pire büyümüş büyümüş fil olmuş; fil küçülmüş küçülmüş
de pire olmuş gibidir. Fakat aralarında ne kadar büyük fark var, değil mi? Birinde koca bir hortum, iri, sivri iki diş, incir yaprağı biçiminde iki kulak, yerinde rahat! Kumandasına alışmış bir çift göz, yayvan ve üstünde ahşap bir köşk yapılabilecek denli büyük bir sırt, abanoz direkleri andırır dört ayak, ufak
bir kuyruk; diğerinde -tutabilip de mikroskobun altında zapt edebilirsen ancak görürsün- acayip, fırıl fırıl dönen, yalanan, uzanıp kısalan bir hortum, vıcır vıcır kaynayan birkaç ayak, sırt, göz vardır. Yalnız tabiatları birbirine uymaz. Birinin yanına gidilmez, diğeri insanın her tarafına sokulur. Biri vahşî bir hayvan, diğeri evcil. Biri eve sığmaz, diğeri rahat durmaz; zıp zıp zıplar, minderde gezerken mama dadının ensesi budur diye yapışır. Yatakta ayaklara sataşır, sofrada gerdana sulanır, merdivende bacağa dolaşır. Mutfakta belkemiği üstünden hafif
hafif yürüyerek koltukaltı yoluyla sineye yanaşır. Yükte yorgan arkasına sıkışır, bahçede süprüntüye karışır, askılıkta çamaşıra asılır, yaz gecesi sivrisinekle dalaşır, iki parmak arasında üzülür, hilesinden büzülür, bırakınca yavaş yavaş süzülür, aldırmazsan süratle yola düzülür, fındıkçı, hoppa, züppe, muzip, sevimli, köftehor bir hayvandır