Şehrazat

Ömer Ayhan

En Eski Şehrazat Gönderileri

En Eski Şehrazat kitaplarını, en eski Şehrazat sözleri ve alıntılarını, en eski Şehrazat yazarlarını, en eski Şehrazat yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bu ülke ne biliyor musun, sizin yönettiğiniz pis bir korku filmi. Siz çekiyorsunuz, bizi de zorla oynatıyorsunuz.
Bunu kendim için yapıyorum. Babamdan hayatım boyunca nefret ettim. Zaten babalar bunun için vardır. Ya taparsın onlara yahut nefret edersin (onlardan).
Reklam
İçki konusunda da eli açıktı. “Asaf Bey," dedim bir gün. "Ağır ağır intihar ediyorsunuz. Bilmem fakında mısınız?" "Öyle Erman Beyciğim, hakkıâliniz var. Bu işin hızlısı fazla kolay olurdu. İntiharı değerli kılan bunu bir ömür boyu sürdürebilmektir." Bir bilgeydi Asaf Onur. Hastalıklı bir bilge. Öte yandan Orhan'ın hikâyesine Nedim'inki, derken Nedim'inkine Asaf Bey'in patetik kişiliği eklene eklene bende bütün bu olup bitenleri bir romana dönüştürme isteği tutuştu. Üstelik kendimle ters düşmek uğruna. Gerçek hayat hikâyelerinden köşe bucak kaçan hatta bundan neredeyse tiksinti duyan, kurmacayı hayata karşı kutsayan ben, şimdi bu yaptığımı açıklayacak söz bulamıyorum. Hadiselerin ortasında birbirlerine tuzak kurmak ve çırpınmaktan ibaret talihleriyle oradan oraya sürüklenen insanları anlamak benim için hayli müşkül. Kendi yarattığım bir kurmacanın kahramanları olmadıkları için onlara sözümü geçirme şansım -ki o durumda bile her fırsatta isyan ederler- yok. Onları şıp diye özdeşleşebileceğiniz sevimli, havalı, asi yahut erdemli kahramanlara dönüştürme özgürlüğüm de dolayısıyla yok. Hoş, insan sahiden özdeşleşilecek kadar ayrıcalıklı bir varlık mıdır, bu da ayrı mesele. Benim gibi nesli tükendi tükeneceklerin huzura kavuşma arzusuyla bir iki saat kaçamak için kapısını çaldığı iki renkten müteşekkil eski dünya, kim bilir ne zamandır Asaf Bey'in bütün mesaisini alıyordu.
Zamanın alaşağı ettiği bir insan olduğunu, dünyanın en doğal hakikatiymişçesine, duruma bir dram havası katmaksızın söyleyip duruyordu. Zaman insanı sadece fiziksel açıdan hırpalar, işin geri kalanını çoğunlukla kendimiz tamamlarız.
Ona açılmayı kuruyordum: Bak İlknur, bu sıradan günler, bilesin ki benim için nimettir. Seninle konuşmak, o narin ellerinden kahve içmek, sana kahvaltı hazırlamak, yüzünü biraz olsun güldürmek nimettir benim için, saadettir, buruk bir saadettir çünkü seni görmek eşittir Orhan'ı hatırlamak. Zaten onu unutabilir miyiz? Her akşam bir mucize bekliyordum. Kapımı tıklatacaktı, "Nedim," diyecekti, “uyuyor musun?" "Hayır," diyecektim, "seni düşünmekten nefes bile alamıyorum." Birbirimize sarılacaktık, o eşarbı başına kendi ellerimle bağlayacaktım ki sapıtıp kıza yeşillenmeyeyim. Orhan'ın ruhunu muzdarip etmemek adına sadece divana oturtup puta tapar gibi yüzünü seyredecektim.
Bana öyle geliyor ki gökleri de yarsak içinin fırtınası dinmeyecekti. Öksüzsen, bir de üstüne yetimsen, ömür boyu aranıp durmayacak da ne yapacaksın. Ararsın da Lale gibilerinde o aradığını imkânı yok bulamazsın. Kadın dünyaya sadece zevküsefa için gelmiş. Öyleleri insanın ruhunu doyuramaz ki. Orhan'la ikimiz akıntıya karşı yüzmeye çalışıp duruyorduk. Fakat bu bir seçim değil. Bu bir mizaç meselesi. Talihsizliğimiz de ortak. İkimiz de yanlış limanlara yanaşıp durduk. Lale Moran yanlış liman olsa amenna, her hâlükârda çürük çarık bir iskele. İlknur benim için bir mucizeydi, Orhan ise İlknur için taş gibi bir imkânsızlık. Yanlış ellere dağıtılmış oyun kartları gibiydik. Bizim şansımız yaver gitse belki dünyayı parmağımızın ucunda döndürüverecektik. Benim gibi, hatunların devamlı kenara ittirdiği adamlar salak gibi içlenir. İçlenmek kulağa hoş geliyor ama işin aslı bin türlü yenilmek. Başlarsın ota boka kırılmaya. Sonra baktın olmuyor, başka bir şey ararsın. Seni ayağa kaldıracak bir kuvvet. Hınç ne güne duruyor. Öfke tüm varyasyonlarıyla burnundan tütüp göz bebeklerinden fışkırır. Öfkeni salamadın mı da nefretle tokalaş dur. Doğruya doğru, hiç mi hiç sağlam pabuç değilim. Niçin sokaklardayım kendime bile doğru düzgün açıklayamıyorum. Haklarla, özgürlüklerle, ağaçla, parkla filan pek alakası yok.
Reklam
Sevginin abecesine aç susuz, bir yandan sevmekten tırsan, sevildiğinde kafası karışan ama güvendi mi evini bir yabancıya açabilen bir garip Orhan Durmaz. Nereden geldiği malûm. Gözünü çukurda açmış. Benim gibi sıradan adamın bir adım attığı yerde amuda kalkması lâzım ki adamdan sayılsın. Bilincinin altında yatan görüntülerden dünyanın filmi çekilir. Konusu geçti mi Yeşilçam diye gülüp geçeriz ya, işte bu çocuğun yaşadıkları gerçeğin daniskasıdır.
Orhan kendinde değildi, kafasını böyle alengirli işlere gömmüş, etrafta neler olup bitiyor baktığı yoktu. Ama çocuğun her bir şeyi değişikti. Mesela olgun kadınlara merakı. Yoksa bu İlknur ilahe cinsindendir. Daha fazla dayanamayacağım, kibarlığı böyle cart kaba kağıt diyerek kesip atıyorum, İlknur tam harareti ölçülecek kızdır. Secde etmeye saçlarından başlamak lâzım, dalga dalga inen upuzun koyu sarı saçlar. Bir gün dayanamadım, saçların yumuşak mı İlknur diye soruverdim. Yumuşak olduğu besbelli de soru ortaya atıldı ya bunu tasdik ettirmezse rahat etmeyecek. Önce uçlarından tuttu, yumuşaklar herhalde, tut madem dedi bütün saflığıyla. Tabii ki yumuşacıktı. Hani böyle sık tüylü kediler olur, Allah'ın biz fanilere en kral ve güzide armağanı. Okşamaya davranınca parmaklar tüy yumağının içine gömülüp kalır. Tatlı bir ürperti adamın iliğine işler. İşte öyle bir şey. Gözleri bildiğimiz kahverengi ama ne fark eder allasen. Türkân Şoray gibi dişiliğinin farkında olmayan bir dişi tahayyül edin. Karaman'ın koyunu gibi masum masum bakar. Bacak bacak üstüne atışında bir çapanoğlu yoktur. Yine de beş saniye gözünü kırpmadan bakan ânında yanar tutuşur. Kıza bir bakan, yetmez üç defa daha bakakalır. Böyle cennetten düşme. Bizimki gitti kaç yaşında kadın için bıraktı kızcağızı. Ben dedim anasızlıktan, psikolojik etkenler diye bir başlarsam dur durak bilmem. Kadınlar biz erkeklerden daha anlaşılmaz. Bütün numaraları bu. Onlarla olmuyor, onlarsız hiç olmuyor. Peki bizim için bir çıkış var mı?
Kimselerle konuşmayan adam bende ne buldu, o kalabalıkta neden ben, çözemedim. Belki benim de yalnızlık çektiğimi hissetmiştir, kim bilir? Biz hüzünlü köpekler, birbirimizin kokusunu şıp diye alırız.
Nedim'in hikayesinin gamı da ayrı, akorları da. Adamın içini kavurur yalnızlık illetinin böylesi.
33 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.