Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İlahi Emanet Paradigmasının Seküler Ahlak Eleştirisi

Seküler Ahlakın Sefaleti

Taha Abdurrahman

Seküler Ahlakın Sefaleti Sözleri ve Alıntıları

Seküler Ahlakın Sefaleti sözleri ve alıntılarını, Seküler Ahlakın Sefaleti kitap alıntılarını, Seküler Ahlakın Sefaleti en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
..Dahası Allah'a yaklaşma çabasının insana kazandıracağı ahlak kadar hiçbir şey insana ahlak kazandıramaz.
Sayfa 128
"Biz, gerçekte varlık dünyasına Tanrı hakim değilmiş de biz hakimmişiz gibi bakmaktayız..."
Reklam
Yapılan amellerde Allah'ın rızası amaçlandığında ve bu amaç sadece Allah ile ilişkilendirildiğinde o eylem dindarlığın bir parçası olabilir ve ahlaki olma niteliği taşıyabilir.
Sayfa 176Kitabı okudu
"Modernitenin, dünyevi projesini gerçekleştirmek üzere kullandığı en önemli yollardan biri, bütünü parçalama enstrümanı, bir başka deyişle birbirini tamamlayan sistematik yapıyı ayrıştırma enstrümanıdır. Hayatın çeşitli alanlarını birleştiren bir olgu olarak din, şekil ve kapsam bakımından birbirinden çok farklı alanları birleştirmektedir... Modernite bilimi dinden ayırmış, bununla da yetinmeyerek tıpkı siyaseti ve ahlakı dinden ayırdığı gibi sanatı ve hukuku da dinden ayırmayı başarmıştır. Biz hayatın çeşitli sektörlerini dinden koparmaya yönelik bu pratiği dünyevileşme ve sekülerleşme adıyla anabiliriz..."
Her nerede sorumluluk bulunuyorsa o sorumluluk ölçüsünde bir ahlaki yapının ortaya konması gerekir.
Sayfa 178Kitabı okudu
İman ve ibadet ruha dayalı ahlakı bır yapıdır. Öyle ki ilahi şahitliği kabul etmek, ilahi şahit olan Allaha imanı gerektirdiği gibi ona kulluk etmeyi de gerektirir. İman ve ibadet her ikisi de bizzat insan ve Tanrı arasındaki ruha dayalı ilişkisinin varlığında asıl unsurdur. İmanın ve ibadetin ahlakilik özelliğini ancak kibrine yenik düşenler inkâr edebilir. İman bâtıni bir kavram olsa da o kalbe dayalı bir eylem biçimidir ve her eylem ya da bir başka deyişle amel, ne olursa olsun ahlakileşmenin bir sebebidir. Boylece iman, Tanrı'nın şahitliğinden nasibini almış ruha dayalı ahlaki bir olgudur. İbadet de imanın ahlakı gerektirdiği gibi ahlaklı olmayı gerektiren fizıki eylemler bütunüdür. Çünkü o şahid-i ilahi olan Allah ile ruha dayalı bir iletişimdir. Bu iletişim Allah'ın makamını tazim ederek saygı gösterme ve onun hukukunu yerine getirme esasına dayanır. Aynı şekilde ibadet de Tanrı'nın şahitliğinden nasibini almış ruha dayalı bır ahlak olarak karşımıza çıkar.
Sayfa 174Kitabı okudu
Reklam
"İlahi emanet paradigması yanlısı, seküler ahlak yanlısının yaptığı gibi varlık dünyasını parçalamaya çalışmaz. Aksine o, varlık dünyasının köken itibarıyla bir olduğunu bildiği gibi sonuç ve akıbet açısından bunların bir olduğunu kesin bir şekilde bilmek suretiyle varlıkları birleştirmeye çalışır. Ayrıca o varlıklar dünyasının her bir ayetinin birbiriyle olan ilişkisini bilir ve bunların birbirleriyle denetlendiğinin farkına varır..."
"İnsan ile Allah arasındaki şahitlik ilişkisi, emir ve yasakların baskı ve tasallutunu hissetmeyi bertaraf eden yakınlaşmaya yönelik bir ilişki, terminolojik ifadesi ile "alakatü't-takarrübdür. Böylesi bir ilişki türünde emir ve yasakların baskı ve tasallutu yerine sekine ve huzur halinin ve dostu incitmemeye yönelik bir hassasiyet (ünsiyet) duygusunun hakimiyeti söz konusudur. Buradan hareketle insanı şahitliğe dair şuuru, onu ilahi emir ve buyruklara uyma şuuruna göre bir üst kademeye taşır. Kişi bu durumda şahitlik şuuruna sahip olduğu kadar söz konusu tanrısal yakınlığın, emir ve yasaklarla insana bahşettiği derin Allah sevgisi (vüdd-ilahi) sayesinde terfi etmiş, artık ilahi emir ve yasakları uygulama konusunda meşakat ve sıkıntı çekme ihtimalinden uzaklaşmıştır..."
Biz ibadetin iki türlü olduğunu değerlendirebiliriz. İbadetlerin bir türü mekanik (ıztırâri) ibadettir. Diğer ibadet türü ise özgür iradeye bağlı olarak yapılan fihtiyâri) ibadettir. Iztırâri ibadet: Bütün insanlığın, yaratılmış olması nedeniyle ibadete boyun eğmesi durumudur. İnsanlardan bazısı, kendisinin yaratılmış oldugunu kabul etmese bile bu böyledir. O, bu mekanik ve ıztırâri ibadeti -farkında olmasa da- şartlarına uygun olarak yapmak durumundadır. Çünkü insanların içlerine nakşedilmiş yasalar bunu gerektirir. Buna mukabil insanın özgür iradesi ile gerçekleştirdiği ihtiyari ibadet: Müminlerin emanet sorumluluğunu taşımaları sebebiyle yaptıkları ibadetlerdir. Sonuç olarak biz büyük bir hakikate ulaşmış bulunuyoruz. O da şudur: İnsan, yaratıcının varlığını, kutsal kitaplarını veya peygamberlerini inkâr etse de yaratıcı, insanın insanlığını muhafaza eder. İster ıztırâri, isterse de ihtiyari olsun insanın ibadeti, ona ahlakileşmeyi bahşettiğine göre -ki bu ahlakileşme insanin mahiyetini belirleyen bir şeydir.-
Sayfa 208Kitabı okudu
Aslen seküler alışkanlıklarımız, varlıklara bakışımızda belirleyici olmakta, bunlara eşyanın yaratıcısına ve şahidine nispetle değil de, kendimize nispetle bakmamız sonucunu doğurmaktadır. Böylece biz, gerçekte varlık dünyasına Tanrı hâkim değilmiş de, biz hâkimmişiz gibi bakmaktayız. Örnek olarak seküler ahlak yanlıları evrene verilmiş bir olgu olarak değil, alınmış bir olgu olarak bakmaktadırlar.
Reklam
Çok açıktır ki tanrılık (terebbüb) ve Allah'a yaklaşma çabası (takarrüb)| aynı kalpte bir araya gelemeyecek zıt iki kavramdır. Dahası Allah'a yaklaşma çabasının insana kazandıracağı ahlak kadar hiçbir şey insana ahlak kazandıramaz. Tanrı'dan daha çok yakınlaşmayi hak eden kim vardır ki?
Sayfa 129Kitabı okudu
Malumdur ki insanın fıtratı, onun ilk yaratıldığı andaki özgün ve sağlam yaratılış biçimidir. Bu fıtrat, hak dinin yasasına uygun bir şekilde bulunur. İnsan kendi bâtıni âleminde veya başka bir ifade ile iç dünyasında bu ahlaki değerleri mücerret unsurlar olarak değil, apriorik olarak belirlemiş birer a'yân olarak taşır. Zira insan ahlaki değerleri ruh âleminden almıştır. Bu itibarla bizim bâtın dediğimiz insanın iç dünyası, insanın fıtratı ile özdeştir. Çünkü fıtratın doğası, ruhani âlemin cinsindendir. Öyleyse fıtrat, nefse ait sonradan türemiş bir unsur olan nisbetin tam tersi olarak ruha ait bir yaratılış formudur. Bu itibarla sonuç olarak ahlaki değerlerin deposu, insanın kendi kafasından icat ettiği ve subjektif (zati) ya da nefsi nisbetten kaynaklanmamaktadır. Aksine bu değerlerin kaynağı, yaratıcının daha ilk yaratma sırasında yarattığı ruhi fıtrattır.
Sayfa 215Kitabı okudu
İman ve ibadet, insanın uğrunda yaratıldığı iki gayedir. Öyle ki bu, onun gerçekleştirdiği her eylemde iman ve ibadet arayışı içerisinde olmasını gerektirir. Başka bir deyişle bu, imanda sadece dil ile ikrarının yeterli olmayacağını, bunun insanın tüm idraklerinin bir parçası ve gereği olan vicdani bir durum olması gereğini ortaya koyar. İnsan bu vicdani durum ile başka hiçbir lezzete benzemeyen bir lezzetin tadını çıkarır. Nitekim ibadet de sadece fiziki organlara özgü bir şey değil, insanın tüm hareketlerinin bir parçası ve gereği olan bir davranış durumudur.
Sayfa 175Kitabı okudu
Seküler ahlak yanlısı, egemenlik arayışı için bir sınır tanımaz. Aksine o mutlak bir egemenliğin peşindedir. Mutlak egemen ya da başka bir. deyişle mutlak efendi, Tanrı olarak konumlanmaktadır. Bu niteliğe sahip olmak isteyen kişi beşeri varlığından sıyrılarak tanrısal bir varlığa yükselmek istemektedir. Bundan dolayı seküler ahlak yanlısının insanın vicdanını, iradesini, beşeri toplumu ya da insanın bizatihi kendi varlığını tanrı mertebesinde konumlandırmaya çalışmasında şaşılacak bir şey yoktur.
Dahası Allah'a yaklaşma çabasının insana kazandıracağı ahlak kadar hiçbir şey insana ahlak kazandıramaz.
Sayfa 128
86 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.