Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Selçuklu Devleti

Reşidüddin Fazlullah

Selçuklu Devleti Gönderileri

Selçuklu Devleti kitaplarını, Selçuklu Devleti sözleri ve alıntılarını, Selçuklu Devleti yazarlarını, Selçuklu Devleti yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sultan Tuğrul, adaletli ve siyaseti (bilen) bir pâdişâh idi. Çünkü İzed Te'âlâ, yaratılış ve huyun, adalet ve becerilerin hiçbirini ondan esirgememişti. Cesur ve adil biriydi. Adalet, cömertlik ve belagatte zamanının tekiydi... Ancak tek kusuru, arkaya/geriye düşmüş/kalmış olması idi. Atabeg Muhammed Pehlivân hayatta olduğu müddetçe Sultân ve halk asayiş içerisindeydiler.
Gerçi/her ne kadar ateşe sensiz gittiysem de Allah'a emanet ettim de gittim Dilberlerin dudağından hoş olsun senin dudağın Benim gündüzüm/günüm karardı, hoş olsun senin gecen
Reklam
Devletin sonu
Devlet-i Selçukiyan Tuğrul'la başladı ve Tuğrul'la nihayet buldu. Onlar on dört Sultan idiler. Onların melikliğinin müddeti yüz kırk sene idi. Hayır yıldızı olarak va'dedilmiş ve Allah'tan "Allah size, elde edeceğiniz birçok ganimetler vaad etmiştir. Şimdilik bunu size hemen vermiş ve insanların ellerini sizden çekmiş tir. ' (ayetini) istemiş kişilerin övülmüş makamları ve devlet eyyamı, bu tarihle son buldu.
Küfür nimetin boynunu kırınca; Hak-şinaslar hep birden böyle demişlerdir: Ki mezartaşına yazılmalı; La'net olsun şükür bilmeyenlerin ruhlarına
Sultan Sencer
Onun hutbesi Kaşgar beldeleri hududundan Yemen, Mekke, Ta'if, Umman, Mükran (Mekran), Erran, Azerbaycan, Rüm ve Bulgar hudüdlarının sonuna kadar ulaştı. Vefatından bir seneden fazla geçmiş olmasına rağmen etraf-ı cihanda onun adına hutbe okunmaktaydı. Ne mübarek gölgeli, yüksek mertebeli, Allah'tan korkan ve mübarek bir padişah idi. Onun zamanında Horasan, dünyanın her yerinden insanların ulaşmak/gitmek istedikleri bir yer olup, ilmin ocağı, fazilederin menba'ı, sanat ve kültürün ma'deniydi. Ulema ve hükemaya çok ihtiram gösterirdi.
Sultan Muhammed bin Melikşah adalet ve iffetle süslenmiş, din ve diyanetle sıfatlanmış, doğru görüşlü, vaadinde sadık, dini aziz tutan bir padişahtı. Mülhidler'in (Melahide) . başını ezmek için onlarla sayısız cihad yaptı.. İslam'ın temizliğini (beyza-i İslam) korumada bir terniz/beyaz (beyza) el oldu. Kalır orağıyla küfür ve bid'at dikenini biçti. Her kim, Isfahan şehri civarındaki Dijkuh/Dizkuh Kalesi'ni görse, bilir ki o (Sultan Muhammed), o kalenin fethi ve o taifenin (Mülhidler'in) başının ezilmesi için ne kadar zahmet, külfet ve sıkıntı eziyet çekmiştir. Yedi yıl boyunca, onlarla bağlantısı olan her kim varsa hepsini yok edene köklerini dibinden sökene kadar dinlenmeyip o cihad'a devam etti.
Reklam
Dördüncü Padişah
Sultan Berkiyaruk bin Melikşah hoş huylu ve güzel yüzlü bir padişahtı. Gençti ve bağışlayıcıydı. Onun zamanında hadiseler, vak'alar, inkılab ve ızdırablar ortaya çıktı. Çocuk yaşta olmasına rağmen bir gün rahat (görmedi), bütün (kötü hadiseler/hataları) idrak etti. (Berkiyaruk), babası Sultan Melikşah dünyadan ahrete göçtüğünde on üç yaşındaydı ve kardeşlerinin en büyüğüydü.
Sultan Melikşah'ın güzel bir yüzü vardı. Boyu uzun, boynu/ensesi geniş ve kalma meyilli idi. Yuvarlak sakalı vardı. Yüzünün rengi/çehresi pembe idi. Yaratılıştan değil de alışkanlıktan bir gözü biraz kapalıydı. Tüm silahı kullanırdı. Binicilikte/süvarilikte, guy oynama ve tabtab vurmada gayet çevik ve çabuktu. Mübarek doğumu 445 senesi Cumade'lulasında (Ağustos-Eylül 1053) idi.
Üçüncü Padişah/ Sultan Melikşâh
Cihangirlik yapan babaları gibi o da cihangir (idi). Onlar devlet ağacını diktiler, o (meyvelerini) yedi/nasiplendi. Onlar taht, tac ve saltanat alıp koydular, o (tacı) takıp (tahta) oturdu. O, akd-i devletin gerdanlığı, mülkün gençlik baharı ve padişahlık elbisesinin süsü idi. (Onun zamanında) haşmet bay'rakları mansur, devlet düşmanları makhur, ordusu/askerleri (sipah) itaatkar, re'aya'sı (ra'iyyet) hoşnut ve sadık, beldeleri/ülkeleri (bilad) ma'mür (bulunuyordu).
Melikü'r-Rüm kendi ülkesine dönünce yardımsız bırakılmış şeytan kalbinde, vesvese cini de dimağında yerleşmişti. İsyan ve tuğyan etmek yolunu tuttu ve (ödemeyi kabul ettiği) hazine'yi göndermekte ihmal gösterip geciktirdi. Bu durum Hazret-i Saltanat'a bildirilince Sultan, ümera'nın memalik-i Rum içlerine ilerlemelerini, fethedip ele geçirebildikleri her mülkün; kendilerinin, evlad ve ahfadına (torunlarına) ait olacağını ve ondan başka hiç kimsenin o (mülk/toprak) üzerinde dahi ve tasarrufunun olmayacağını buyurdu. (Bunun üzerine) Emir Saltuk Erzenu'r-Rüm (Erzurum) ve çevresini tamamen ele geçirdi. Emir Artuk Mardin, Amid, Mencigerd/Malazgirt, Malacya, Haitpurt (Harput) ve bugüne kadar el-hal ellerinde bulunan yerleri; Danişmend Kayseriyye, Zamandu (Zamantı), Sivas, Develü, Tokat, Nikisar (Niksar), Amasya'yı; . Emir Çavuldur Maraş ve Sarus'u (Sarız); Emir Mengücik Gazi Erzincan memaliki, Kemah, Kögonya ve diğer vilayetleri ele geçirdi. (Onlar) buralara yerleşip hakimiyetlerini artırdıkça daha fazla (ülke/arazi) elde ettiler. Her sene güzel bir sahrada/yaylada yaylayıp (yaylak) mutlu zamanlar geçirdiler.
Reklam
Bir gün Kayser sarhoş halde iken üzgün ve yorgun bir şekilde Sultan'a "Eğer padişah isen bağışla; kasap isen öldür; tüccar isen sat." dedi. Sultan onun kulağına iki küpe (halka) takıp canını bağışladı ve "Gönül hoşluğuyla kendi memleketine git' diye buyurdu.
Esir Doğu Roma İmparatoru ve Sultan Alparslan
Onu Sultan'ın yanına/huzuruna getirdiklerinde, zatı temiz ve saygıdeğer bir Sultan olduğundan, Melik-i Rum'u karşılayıp gönlünü aldı. Kendisiyle birlikte tahta oturtup özürler diledi ve onun hatırını teskin için gönül okşayıcı hoş sözler söyledi. Ondan sonra sofra kuruldu meclis-i işret ve bezmi nusret hazırlandı/donatıldı. Altın külahlı gümüş bacaklı sakiler, ferahlatıcı kadehleri dolaştırdılar. (Onlar) tasları bırakınca mutriban, güzel şarkılarını (elhan), çeng'in hoş namelerini ve müziği (saz) başlattılar. Bülbül gibi şakıdılar. Irak ve Isfahan nağmelerini, perde-i neva'da avaz-ı berbet'le çaldılar. Şarab-ı erguvani (içip) erganun dinlediler. Neşe veren şarabın dimağları ısıttığı sırada, korku uyandıran haya örtüsü, çehre-i mükalemetten düştü. Sultan Kayser'e "Eğer zafer bu şekilde benim (değil de) senin olsaydı, bana ne yapardın?' diye sordu. Kötülüklerin anasının (sebep olduğu) hiddet, Melik'e tesir edip, edeb sarığı (ikal), aklının elinden gittiğinden "Seni hemen idam ettirirdim" dedi. Sultan "Şüphesiz kalbinde gizlediğin şey, senin başına geldi. Şimdi sana ne yapacağımı düşünüyorsun?' dedi. (Kayser) "Ya öldürürsün ya da bilad-ı İslam etrafında teşhir edeceksin." diye. cevab verdi. (Bunun üzerine) Sultan "Ama ben, senin karşında bana zafer veren; feth ve nusret ikram eden Hak Te'ala'ya şükür olarak, sana, bana yakışanı yapacağım." dedi.
Sultan bir gün yüz süvariyle ava çıkmış idi. Düşmanlar, onu yüz nöker'le birlikte yakalayıp esir ettiler. (Fakat onun) Sultan olduğunu bilmiyorlardı. Biri (durumu) Nizamü'l-mülk'e haber verdi. (Nizamü'l-mülk) "Bunu sakın hiç kimseye söyleme' dedi ve hiç kimsenin bargah-ı Sultan'a girmesine izin verilmemesini emretti. Sultan hastadır diye söylentiler çıkardı. (Herkesi inandırmak için) tabiblerle birlikte (bargah-ı Sultan'a) gidip geliyor, Sultan'ın ağzından emirler veriyordu. O esnada o taraftan elçiler gelip sulh talep ettiler. Nizamü'l-mülk "(Sultan) hastadır. Ama (teklifi) kabul/etti." dedi. Elçiler geri dönecekleri zaman "Sizler sulh istemektesiniz. (O halde) neden bizim kullarımızdan (bendegan) bir topluluğu av yerinde (şikargah) yakalayıp hapsettiniz? Onlan geri gönderiniz!' dedi. Onlar (elçiler) gittiler ve durumu (Ermanos'a) açıkladılar. Ermenos onların (esirlerin) hemen geri gönderilmesini emretti. Nizamü'l-mülk ve ümera (onları) karşılayıp yer öptüler. Rumlular bu durumu görünce hayret ve dehşet içerisinde kaldılar. Ellerine geçen fırsatı kaçırdıktan için canları sıkılıp üzüldüler.
Sultan Alp Arslan cihangirlik edip dört bir tarafa sefer yaptı. İlk olarak Pars/Fars'ı aldı. Oradan Şebankare'ye at sürdü ve onlardan pek çok kişiyi öldürüp geri döndü. Derbend-i Hazar'a ve Mülk-i Abhaz'a (Gürcü Ülkesi'ne) ordu gönderdi. Gürcü padişahı Bakrat Giyorg sulh talep edip kızını Sultan'a vermeyi ve her sene vergi ödemeyi kabul etti. Sultan onu (Gürcü prensesi) istemedi ve bir müddet sonra Nizamü'l-mülk'e bağışladı.
Alp Arslan
Uzun boylu idi, uzun ve ince sakalı vardı. (Öyle ki) ok attığı vakit onu (sakalını) düğümlerdi/bağlardı. Derler ki onun oku asla hedefinden şaşmazdı... Zor ve korkulu zamanlarda (bile) celal sahibiydi... Etrafındaki elçiler ondan çok korkarlar, onun heybeti onları etkilerdi.
66 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.