Başlangıçta romantik nüveleri olan ama daha sona gerek betimlemeleri gerek kurgusuyla son derece gerçekçi bir roman. Yani aslında burda romanı şöyle iyi böyle güzel diye övmekten çok kendimi şöyle geç kalmış böyle kültürsüz bir insan olarak yermeyi yeğlerim. 1889 yılında yazılmış, Geç dönem Osmanlı edebiyatının, belki de başyapıtlarından biri olan kitabı bu kadar geç okumuş olmanın verdiği hüzün var sürekli ruhumda. Hem sadece bu da değil. Bunun gibi bir çok ilk dönem eserlerimizi okudum ve bununla ilgili çok büyük üzüntü duyuyorum. Çünkü Shakespeare, Goethe, Tolstoy, Puşkin gibi yazarların kitabını hiç kaçırmadan okumaya çalışmam ve bunun aksi bir şekilde Türk edebiyatından olabildiğince uzaklaşmaya çalışmak hem benim hem de bana eğitim verenlerin bir eksiği olarak kabul edilebilir.
Ama kim hata yapmıyor ki? Biliyorsunuz, herkes aynı hedefe yürüyor, herkes aynı yönde çabalıyor, en bilgesinden en alçak hırsızına kadar hepsi, yalnızca yolları farklı. O yüzden yaptığımız hatalar varsa bunları olabilecek en kısa zamanda ve en düzgün şekilde düzeltmeye başlamamız lazım.
Kitaba gelecek olursam, çok sevdim ben hikayenin yazılış biçimini. Ama çokta üzüldüm, çünkü bunun sadece kurgudan ibaret bir eser olmadığını biliyorum. Yani elbette ki bu eser özelinde kurgusal bir nitelik taşıyordur ancak bu anlatılanlar bundan çok değil 150 yıl önce yaşanmış şeyler. Ve ne kadar tırnak içinde güzel hoşgörülü sevgi dolu bir toplumda yaşadığımızı iddia etsek de işin renginin öyle olmadığını, o zamandan sonsuzluğa giden eserler sayesinde öğreniyoruz.
İyi okumalar diliyorum.