Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Şeriat Sarmalında Türkiye

Bahriye Üçok

Şeriat Sarmalında Türkiye Gönderileri

Şeriat Sarmalında Türkiye kitaplarını, Şeriat Sarmalında Türkiye sözleri ve alıntılarını, Şeriat Sarmalında Türkiye yazarlarını, Şeriat Sarmalında Türkiye yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
150 syf.
·
Puan vermedi
·
6 günde okudu
"Hasta adam" dan Onurlu Türk ulusuna.
Osmanlı tüm kurumları ve herşeyi ile itiraf devletlerinin egemenliğine girmişti. Avrupalılar artık Osmanlı'ya "hasta adam" diyorlarlar ve imparatorluk son günlerini yaşıyordu. İşte o günlerde M. Kemal kırık dökük bir gemiyle Samsun'a çıktı. Planlamış olduğu Ulusal Kurtuluş Savaşını uygulamaya koydu. Büyük dehası, büyük cesareti ve azmiyle Türk'ün umudunu ve savaşçı gücünü harekete geçirdi. Artık 9 Eylül 1922 den sorna Anlaşma Devletleri'nin karşısında "hasta adam" yoktu. Genç ve ulusal bir Türkiye doğmuştu; yoksul ama onurlu, bağımsızlığı için var ya da yok olmayı göze almış kararlı bir ulus.
Şeriat Sarmalında Türkiye
Şeriat Sarmalında TürkiyeBahriye Üçok · Cumhuriyet Kitapları · 201046 okunma
Avrupa Aydınlanırken, Osmanlı ortaçağ karanlığına gidiyordu.
1699 Karlofça antlaşması ile Avrupa da din savaşları nın sona ermesiyle birlitkte Batı'da Aydınlanma çağı başlamış, yeni ve güçlü bir kültürel ve teknolojiye giden yol açılmış, Avrupa her bakımdan hızlı adımlar ilerlemeye koyulmuştu. Osmanlı İmparatorluğu ise, şimdi de yayılmaya çalışan, "Devlet din için vardır" sloganına sarılarak çağdışı kalmış, yerinde saymak şöyle dursun, hemen hemen bütün kurumlarının bozulup yozlaşması sonucu eski düzeninin altına düşerek ortaçağ karanlıklarından dışarıya çıkamamıştır.
Reklam
Bize İslâm'dan bahseden Suudlu elçi tarihi unutmuş görünüyor.
Bir ilahiyat fakültesinde bir Suudlu büyükelçinin, ilahiyat hocalarına sözleri; "Siz de Müslümansınız biz de... Bizi kitabımız bir; yazımız da bir idi. Ama siz Arap harflerini değiştirdiniz ve dilinizden Arap harflerini attınız; hukukunuzu değiştirdiniz. Oysa dilimiz, yazımız, dinimiz, kanunlarımız bir olmalı, birlik olmalıyız." Devlet adına konuşan bu kişi Atatürk'ü inkar etmemimizi istiyordu. Elçinin bu sözlerini dinlerken tarih, ses olup radyo dalgaları gibi kulağımda çırpınıyordu sanki. 18. yüzyılın ortalarında n beri Hz. Peygamberin mezarını yerle bir etmek isteyen Vahabilere karşı o kutsal mezarı biz savunmamışmıydık? Yine Medine'yi ele geçirdiklerinde o mezarı dümdüz edenler onlar değilmiydi? Hıristiyan âlemine karşı o toprakları savunan Mehmetçikler, İngilizlerle el ele veren Hicazlı Arapların kurşunuyla yere serilip şehit olmamışlarmıydı?
Araplar, Türk gücünü istemekteler.
Arap devletleri Türk ulusunu, kendi davaların kazanamak için kullanmak istemektedir. Yıllardır başa çıkamadıkları İsrail'i yenmeye güçleri yetmeyen bu Arap ülkeleri, ortaçağda, Abbasi halifeleri zamanında, masallara konu teşkil eden yaşamlarını borçlu oldukları Türklerden oluşturdukları koruyuculuğu yeniden elde etme yollarını aramakta ve bunun için de devrim yasalarımıza başkaldıracak yapıda insanlar yetiştirmeye, bu amaca yönelik propagandalar yapmaya özen göstermektedirler.
Bilime aykırı bir analiz diyanet doçentinden
Sözde diyanet doçenti, boşanmanın, mahkemelere intikal etmeyen, yani kocanın bir çift sözü ile kapı dışarı edilen, sokakta bırakılan, yuvası yıkılan kadının değil de, resmî nikahı olan kadının hakim kararı ile boşanmasının onur kırıcı olduğunu, kadını perişan ettiğini iddia etmenin hangi mantığa dayandığını anlamak mümkün değil.
Diyanet kadının toplumdaki yerini belirleme hakkına sahip değil.
Türk kadının amacının ne olacağını, Türk kadınının kendi mutluluğunu ve erkeklerin mutluluğunu sağlamak için toplumdaki rolünün ne olacağını ve hangi görevi üstleneceğini belirlemek Diyanet İşleri Başkanlığına ne zaman ve kim tarafından verilmiştir bu yetki? Başkanlık, hangi çağda yaşadığımızı unutmuş görünüyor. "Türk kadınına gaye çizmek", "alacağı rolü görevi belirlemek" erkeklerin tekelinde olmadığı gibi, laik Türkiye Cumhuriyeti'nin Diyanet İşleri Başkanlığına verilmiş bir görev de değildir.
Cumhuriyet kitaplarıKitabı okudu
Reklam
Kadının toplumdaki statüsünü yok sayan doçent
Şubat 1985 de Diyanet gazetesinde bir doçent "Türk Kadının Bugünü ve Geleceği" adlı yazısında şunları diyor; "Fizyolojik yapı ve fonksiyonları aynı olmayan bu iki cinsin, kadın ve erkekğin duygu, düşünce, kabiliyet ve ihtiyaçları aynı değildir elbette. Kadın hakları savunucuları, kadın-erkek eşitliğini tam olarak sağlamakla (!) yetinmemişler, kıyafet ve dış görünüş birliğini daha doğrusu kıyafet ve dış görünüş değiş tokuşunu bile temin etmişler; ama kadının mutluluğu için ele hiçbir şey geçmemiştir." Acaba bu doçent erkeklerle cesarette yarışan asker, polis, havacı kadınlarımızı unutmuşmudur? Acaba profesör, tabip, yargıç, savcı, avukat, mimar hanımlarımızı, aynı meselekte olan erkeklerden "düşünce ve kabiliyetçe" daha mı gerideler? Bu yazar İslam ve kadın kitabında da kadının parlamento üyesi olamayacağını, ruhen buna müsait olmadığını benimseyen bir anlayışa sahip olduğunu belgelemiştir.
Din bilgini Süleyman Efendinin kadın halkları ile ilgili konuşması
Atatürk'ün "Mefkûre arkadaşımız" dediği din bilgini kadın hakları konusunda ilk Büyük Millet Meclisi'nin açılışını izleyen günlerde 22 Mayıs 1920 de şunları söylüyor; "Tarih, pusulasını şaşırmış ulusların çöküşünü gösteriyor. Ulusları kötü sonuçlara götüren neden, yanlış fikirlerdir. İnsanlar, eğitilmedikçe hiçbir işe yaramazlar. Bugün köylerde ufak ufak okul yapmak, şehirde büyük büyük cami yapmaktan daha hayırlıdır. Köylerde yanlız erkekler için değil, birer kızlar için okul açmak gerekir. Erkeklerin okuması ne kadar gerekli ise kızların okuması da o oranda önemlidir; hatta daha çok önemlidir. Çünkü, bir milletin en büyük mutluluğu, en önemli bahtiyarlığını kadınlar teşkil eder. Yanlız benim nazarımda değil, gerçekte de kadın kutsal bir yaradılış abidesidir. Onu her vakit en latif duygularla bezenmiş görmek ne tatlı bir şereftir. Kadınları yüksek mertebede bulunan bir milletin sırtı hiçbir vakit yere gelmez. Bu durumda olan bir ulus dünyanın en soylu bir ulusudur. Kadın, kalınlığını, yüksek erdemini, anneliğini, zevceliğini bilirse o vakit sosyal düzenimizdeki ilerleme en yüksek düzeyi bulur. O zorba erkekler ki, kadınların sahip oldukları hakları hiçe sayarlar, onlar milletin geleceğini değil, içinde bulundukları sosyal durumu bile bilmezler."
Cumhuriyet kitaplarıKitabı okudu
Mustafa Fazıl Paşa, Sultan Abdülaziz'e bir mektup yazarak şu anlamlı cümleleri söyler; "Ulusların hukukunu belirleyen şey din ve mezhep değildir. Din ezeli gerçekler makamında durup kalmazsa, yani dünya işlerine karışmaya kalkışırsa herkesi yakar, kendisi de zarar görür."
Cumhuriyet kitaplarıKitabı okudu
Kadının okuması ve yazması fuhuşa vesile olurmuş. Skandal
27 Eylül 1980 takvim yaprağında yine Diyanet kadınların tahsil görmelerinin fuhuş vesile olup olamicağını tartışıyor. Diyor ki; Okuma yazmanın fuhuşa vesile olacağı iddasının doğru tarafı vardır. İlmin, tahsilin fuhuşla alakası yoktur, ama tahsil müeseselerinin ahlak kaidelerinden uzak bulunması buralarda nizamın mevcut olmaması, gençlerin ahlakının bozulmasına sebep olabilir. Mahallesef bu derdin bugün yaygın bir hal aldığını görüyoruz. Şunu da hatırlatmalıyım ki kadının tahsil ve terbiyesinden bahsederken bir muhit olarak İslâm cemiyetini düşünmekteyiz. Böyle bir cemiyetin tahsil müeseselerinde şehvet değil ilim ve faizle kokar" diyerek bugünün eğitim kuruluşlarını şehvet kokan fuhuş yerleri olarak nitelendiriyor.
Cumhuriyet kitaplarıKitabı okudu
31 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.