Oysa siyaseti bırakınca veya siyaset onu bırakınca kendisini bekleyen ve seve seve gidebileceği yaşıyabileceği bir başka dünyası varsa ve siyasete en çok gömüldüğü dönemlerde bile kafasının yüreğinin bir köşesinde o dünyasını da yaşatabiliyor ve o dünyasının da özlemini duyabiliyorsa gözünü hırs bürümez siyaset adamının... Kişisel siyasal hırsı uğrunda topluma insanlığa kıymaz. Ama gerektiğinde toplum uğruna insanlık uğruna insan uğruna kendi siyasal yaşamına kıymayı göze alabilir. Ancak o durumdaki bir siyaset adamı siyasetin tutsaklığından ve sınırlamalarından kurtulup özgür olabilir ve ancak kendi özgür olan siyaset adamı toplumun da insanlığın da insanın da özgürlüğüne gerçek katkıda bulunabilir.
Siyasette güçlü olabilmek için siyasette kişiliğini ve insanlığını yitirmiyebilmek için siyasette zararlı olmıyabilmek için başarıyla yengiyle başı dönmeyecek yenilgiyle de yıkılmayacak kadar az bağımlı olunmalıdır siyasete...
Ezra Pound’un iç dünyası, bazan “cehennemin dehlizlerinde bile” cennete el değdirebilmesini sağlayan bir dünyaydı. Çünkü “gerçek sevgi” vardı o dünyada./Syf.177
Pülümür'un Yaşsız Kadını
Pülümürün bir dağ köyünde gördüm onu
yaşını sordum bir giz gibi güldü
kimi seksen dedi köylülerden kimi yüz
yüzüne baktım bir giz gibi güldü
bir asa vardı elinde
bir solmuş kırallığın
kadifeden harmanisi üzerinde
bir hititliydi o bir selçukluydu
bir ermeniydi bir kürttü
bir türk
yaşını sordum bir giz gibi güldü
koluma girdi bir soylu kadınca
tozlu köy yolunda sürüyerek eteğini
beni tek gözlü sarayına götürdü
köy yapısı kulübesinin
zamanı onda yitirdim ben
yitik zamanlara onda eriştim
en soylu yoksulluğun toprak döşeli sarayında
bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim.