Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sinema ve Tarih

Marc Ferro

En Eski Sinema ve Tarih Gönderileri

En Eski Sinema ve Tarih kitaplarını, en eski Sinema ve Tarih sözleri ve alıntılarını, en eski Sinema ve Tarih yazarlarını, en eski Sinema ve Tarih yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bu fikir 2010'lu yıllarda değişmeye başladı
Sinema televizyonun yardımı olmaksızın varlığını sürdüremez; aynı şekilde, filmsiz bir televizyon, izleyicisini kaybedecektir.
Ötre yandan, bu savaş üzerine yapılan söyleşiler, “canlı yayın Tarih” kavramının beyhudeliğini gösterdi: Zira bir spor karşılaşmasının aksine olaylar, gösteriye dönüştürülmedikleri sürece, hiçbir oyunun kuralına uymaz. Tarih saat sekizde başlamaz. Televizyon haberleri bir bakıma kendi sınırlarını ifşa etti; bu, televizyon Haberlerinin eksiklikleri karşısında nitelikli bir tamamlayıcı oluşturan, ancak onlardan ayrışan kaliteli dergiler sayesinde başka bir yol haritası çizilmediği anlamına gelmiyor. Öyle ki, görsel-işitsel düzen -dünya görüşü yeri doldurulamaz türden de olsa- kendi işleyişine özgü ve değerini düşüren zincirlere bağlı.
Reklam
Demek oluyor ki özgül yazı türlerinin kullanımı ve uygulanması da birer savaş silahıdır ve şu dile getirilmeli ki bu cephaneliker, yine film üreten ve onu kabul eden bir toplumdan ileri gelir. Bu toplum önce sansürle, sansürün her çeşidiyle kendini gösteriyor ve daha buna başka bir sansür ve otosansür ekleniyor.
Tüm kültürel ürünlerin, siyasi hareketlerin ve bütün endüstrilerin olduğu gibi her filmin de, şahsi ilişkiler ağı ve nesneler ile insanların konumlarıyla birlikte Tarih olan bir öyküsü oluşuyor; ayrıcalıklar ile angaryalar, hiyerarşiler ile onurlar, burada birbirine uygun düşüyor; şöhret ve para kazancı yine burada, feodal bir sözleşmenin usullerine göre kusursuzca düzenleniyor: Oyuncular, yönetmenler, teknisyenler ve yapımcılar arasında savaş ya da gerilla savaşı, Sanat ve özgürlük bayrakları altında ve ortak bir maceranın aşırı kalabalığı içinde öylesine acımasızlaşıyor ki, endüstriyel, askerî, siyasal ya da dinsel hiçbir kurum, eserin bir zanaatkarının cazibesi ve serveti, diğerlerinin ise gözlerden uzak sefaleti arasında böylesine hoş görülemez farklılık yaşamamıştır.
haneke gibi yönetmenler de bunun kanıtı
Film, Devlet adamlarının ve düşünürlerin nesiller boyunca iyi bir dengeyle düzenlemeyi başarabildiğinin yapısını bozabiliyor. Her kurumun ve her bireyin toplum karşısında gösterdiği çifte görüntüyü yıkabiliyor. Kamera, bunların asıl işleyişini açığa vuruyor, her birinin göstermek istemedikleri hakkında daha kesin konuşuyor. Sırları gün yüzüne çıkarıp, bir toplumun ters yüzünü ve dil sürçmelerini ortaya koyuyor. Onun yapılarına saldırıyor. Bütün bunlar, aşağılamanın ardından, şüphe ve korku vaktinin gelmesi için yeterli.
Gündeliğin ötesindeki olayların peşinden koşan görüntü avcısı yalnızca yeniden kurulmamış gerçekliği filme alıyor. Ne var ki sorunların temeline nasıl ineceğini bilmiyor; zira onu görevlendiren şirketin zorlamaları karşısında, bir toplumun içgüçleri, görgüleri, onun etkinlik alanını kısıtlıyor. Sınırlı, seçilmiş, eksiltilmiş, kesilmiş ve düzeltilmiş olmalarına karşın haber filmlerinin zenginliğinin yeri doldurulamaz.
Reklam
Filmi imtiyazlı kılan yalnızca Nazilerdi. Bu, başka bir kültüre erişimi bulunmayan, halktan kimseler olmalarından mı ileri geliyordu? Nedeni ne olursa olsun, iktidarı ele geçirmelerinin ardından, filmin Nazilere sağladığı yalnızca propaganda değildi. İstihbarat vasıtası rolünü üstlendi ve onları koşut bir kültürle donattı. Goebbels ve Hitler’in tüm günlerini sinemada geçirdikleri oluyordu. Ayrıca Goebbels bir filmin, örneğin Yahudi Süss'un yapımını üstlendiğinde, Lunaçerski gibi yalnızca senarist olarak kalmamış, bütün aşamalara etkin bir şekilde katılmıştı. 20. yüzyılda Naziler, düşsellikleri öncelikli olarak görüntü dünyasını ele geçiren yegâne yöneticilerdi.
Tarihin, çoğu kez, Tarih'ten yalnızca yönetenlerin iktidarını meşrulaştıran şeyleri alıp muhafaza ettiği ne de doğru.
Savaş sırasında Sovyetler Birliğinin karakteristik özelliği stüdyoların bir anda çoğalmasıydı; böylelikle yönetmenler, önceden ve sonradan olduklarından çok daha özgürdüler. Beklenmedik sahneler sergiliyorlardı. Almanların metresliğini yapan kadınların görüldüğü imgesel filmler dahi bulunuyordu. Amerikalılar böyle bir çağrışıma asla geçit vermezlerdi: Aşırı püritendiler! Almanlarla işbirliği yapan Ukraynalıları ve Rutenleri gösteren filmleri (iki ya da üç tanedirler) hesaba katmaya dahi gerek yok. Yine de 1943, 1944 ve 1945 yıllarının Rus sineması, son derece konformist ve denetim altında tutulan Amerikan sineması karşısında daha özgürdü. 1946 yılında ise her şey değişti. Aynısı, romanlar için de bir nevi geçerli. 1943’ten itibaren Simonov’un romanlarında, “muhteşem Stalin’e daha fazla inanmamaya, bu türden bir bilgece ilahiliği tartışmaya ve savaşın idare şeklini gözden geçirmeye başlayan askerler görülüyor. 1946 yılında her şey yeniden değişti; iktidar, halkı tekrar ele geçirdi.
Daha önce görülmemiş olan aynı zamanda, her şeyden önce, daha önce hissedilmemiş olandır
15 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.