Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Sır Katibi-Samiha Ayverdi ile 36 Yıl

Aysel Yüksel

En Eski Sır Katibi-Samiha Ayverdi ile 36 Yıl Sözleri ve Alıntıları

En Eski Sır Katibi-Samiha Ayverdi ile 36 Yıl sözleri ve alıntılarını, en eski Sır Katibi-Samiha Ayverdi ile 36 Yıl kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Tekerrür mü etmiş
1970'li yıllarda iktisâdî hayat altüst olmuş, ücretler aynı kaldığı halde ev kiraları ve gıda maddeleri almış başını gitmişti. Ev sahipleri çeşitli bahânelerle eski kirâcılarını çıkarıp yeni fiyatla yeni kirâcılar aramak yoluna gidiyordu.
Sayfa 115
Reklam
Selim İleri bahsediyor
Samihâ Hanımefendi'nin yazılarını okurken dikkat ettiğim bir başka özelliği de hükümlerindeki adâlet duygusu idi. Meselâ Fâtih Sultan Mehmed'in İstanbul'u fethinden bahsederken ölüler arasında bulunan ve eflâtun renkli çizmesinden kral olduğu anlaşılan Kostan tin Paleologos'tan 'O da vatanı için çarpışarak vazifesini yapmış ifâdesini kullanmış. Halbuki İstanbul'un fethini yazan diğer yazarlar da böyle hürmetkâr bir ifâdeye rastlamadım. Hükümlerinde son derece âdildi. Ona bu bakımdan da hayran olmamak mümkün değil."
Sayfa 134
Hakkını Verebilmek…
Ahmet Kabaklı da Türk Edebiyâtı Vakfı'nda 1986 senesinin Haziran ayında düzenlenen Yedi Büyükler toplantısında Sâmiha Annemizden bahsederken: "Sâmiha Hanımefendi kadar titiz bir okuyucu görmedim. O muhakkak ortamızda bir büyük ilham gibidir. Tur'da oturan bir veli gibi, sesini bize duyurur. Yazımızda ufak bir meziyet varsa ilkin onun gözü önündedir, ve ilkin o bizi bulur ve ilkin o bizi tebrik eder. Maksat teşviktir. Yazılarımızı yâhut faydalı yazıları, her güzel yazıyı teksir edip Avrupa'ya yollar, Anadolu'ya yollar, Sûriye'ye yollar, Mısır'a yollar.” demiştir.
Sayfa 138
Keşke yüreğine ineceğine kalemine inseydi!
1960'lı yılların birinde, bir gün Karaköy iskelesinde Marmaris tarafındaki bir kooperatif arsasının satış îlânını okuduk. Kooperatifin ismi şimdi hatırlayamayacağım Rumca bir isimle künyelenmişti. İlânı okuyunca içimiz cız etti, çok üzüldük. O zamanlar şimdiki gibi her yerde yabancı isimler yoktu. Kendi memleketimizde gezdiğimizi hissedebiliyorduk. Huzuruna gittiğimiz zaman bu îlândan bahsettik. Kendisi de Türk memleketinde yaşayan vatandaşın Türkçe isimler kullanması gerektiğine dair bir ikaz mektubu yazdığını söyledi ve birimizle postaya verdirdi. Nitekim birkaç gün sonra ilân yerinde yoktu. Aynı hâdiseye çok üzüldüğünü, îlânı okuyunca yüreğine indiğini söyleyen bir arkadaşımıza da: "Keşke yüreğine ineceğine kalemine inseydi!" demişti.
Sayfa 138
Gül ağacının dibindeki toprak zamanla gül gibi kokmaya başlamış. Sormuşlar: "Sen bu güzel kokuyu nerden aldın?" Toprak cevap vermiş: "Senelerdir gül ağacının dibindeyim!.."
Sayfa 117
Reklam
“İnsan etrâfina faydalı olmazsa yorgunluğunu daha fazla hissediyor. Başkasına bir zerre dahi faydam dokunsa büyük bir haz ve saâdet duyarım. Şu muhakkak ki biz ne kendimiz için doğduk ne de kendimiz için yaşıyoruz," dediği de unutamadığım cümlelerindendir.
Sayfa 81
Samiha Annemizin mizacı hakkında
Fâtih'deki evine dönerken vapurda evin anahtarlarını eline aldığına pek çok defa şâhit olmuşuzdur. Bunun sebebini: "Ben yanımdakileri kapının önünde bekletmemek için, Fatih'e giderken, anahtarımı çantamdan çıkarıp daha Üsküdar'da iken elime alırım." diye izah ettiğini Müjgân Cunbur Abla' mızdan dinlemiştik. Gene kendi kalemiyle mizaçlarının bu tarafını Vehbi Ağabey'e şöyle anlatır: "Senin annen mizaç itibariyle çok tez canlıdır. İşte benim bu tez canlılığım bir işi vaktinde bâzen de vaktinden evvel yapmam için beni zorlar. Meselâ bayram hediyelerini, daima ramazan başında hazırlamış olurum. Bazen de birkaç ay evvelinden oluverir. Onun için Nâdîde Hanım kardeşimle sana gelen yün ceketler için sakın telâşa düşüp üzülme." Öyle ki bâzen bu tezcanlılığı yüzünden erken hazırladığı hediyeleri vaktinden evvel verir, bayram gelince bir daha verirdi. Zira vermeye, hediye etmeye doyamazdı.
Civelek
Kedileri çok severdi. Bir ara Civelek adlı bir kedisi vardı ve Annemize çok düşkündü. Oturma odasında iken âdeta Annemizin oturduğu koltuktan kalkmasını gözler gider oraya oturur, bâzen de hadi kalk ben oturacağım der gibi patileriyle dokunur veya kucağına çıkarak otururdu. Yazlıkta oldukları bir gün, gelirken sabahlığımı da getir diye tenbih etti. Peki Efendim diyerek Fâtih'deki evlerine gittim. Nigår Abla'dan istedim. O da oturma odasına getirdi. Masanın üzerinde dürüyordum. Civelek sabahlığı görünce hızla masaya atladı ve âdeta tavaf eder gibi her tarafını koklamaya ve üzerinde gezinmeye baş ladı. Biz de onu seyrederek bekledik. Civelek Annemizi çok özlemişti.
Sayfa 154
Bir seferinde de vakıf toplantısında söylediği bir fikre itiraz edilince sesini çıkarmamıştı. Daha sonra hâdiselerin seyri sözlerinin haklılığını ortaya çıkarınca da sesini çıkarmamıştı. Ertesi günkü çalışmamız sırasında: "Ben demiştim, deseydim bu, nefsimin cevabı olacaktı. Münakaşayı hiç sevmem" diyerek bir bakıma bizleri de uyarmıştı.
Sayfa 169
Reklam
İlk kitabı hakkında…
Aşk Bu İmiş’i Semiha Cemal Hanımın yazmaya başladığı, ömrü vefâ etmeyince Sâmiha Annemizin tamamladığı hakkında bir rivâyet duymuştuk. Halbuki 1949'da Feridun Kandemir, kendisiyle yaptığı bir röportajda "Sizi Bâbıâli'de heveskârlar arasında hiç görmedik. Günün birinde, birdenbire Aşk Bu İmiş'le ortaya çıktınız. Böyle bir hamlede roman yazmaya, sizi sevkeden sebep nedir?" sorusuna: "Duygularımı, düşüncelerimi rencîde eden bir kitap okumuştum. Tam on bir sene evvel", "Şimdi hatırlamıyorum. Onun ilk reaksiyonu olarak, cevâbî mâhiyette, ilk kitabımı, gayet kısa bir zamanda yazmıştım. Neşretmek niyetim yoktu. Fakat böyle bir kitap yazmış olduğumu öğrenen yakın bir büyüğüm, neşredilmesini istedi. Neşrettiler; ben meşgul olmadım."; daha sonra 5 Nisan 1952'de Selahaddin Güngör'ün röportajında: "İlk yazdığınız kitap hangisidir?" sorusuna: "Aşk Bu İmiş!..." cevâbını verir. Konuşma devam eder. "Ne zaman yazdınız?", "Otuz yaşlarında iken.. Bana ilk defa roman yazmak arzusunu ilham eden şey nedir, bilir misiniz? Bir gün prensip ve duygularıma hiç de uymayan bir kitap okumuştum.", "Adı nedir?", "Şimdi adını bulamadım. Fakat bu kitabı okur okumaz, orada kanaatlerime aykırı gelen şeyleri reddedebilmek için kaleme sarıldığımı gayet iyi hatırlıyorum."
Sayfa 179
Öyle zannediyorum ki boza ikrâmı eski İstanbul âdetlerinden gelen bir ikram tarzı idi. Çünkü Annemiz de kış günlerinde misafirlere boza, ikram edildiğini hem bizlere anlatmış hem de hâtıralarında yazmıştı.
Sayfa 209
Necati Tahralı: "Osmanlıların sefere çıkmalarının zâhirî sebepleri dışında başka sebepler de var mıdır?" diye sordu. “Îlâ-yı kelimetullah!.. Seferler, Allah'ın ismini bütün dünyaya yaymak için yapılmıştı. Onun için de muvaffak olunuyordu.” diye cevaplandırdı.
Sayfa 219
1970'li yılların son senelerinde Kânûnî Sultan Süleyman'ın vezirlerinden Lutfi Paşa'nın Asafnâme'si ile Koçi Bey Risâlesi üzerinde çok durmuştu. Bilhassa Dördüncü Sultan Murad ve Sultan Ibrahim'e, devletin islâhı için lâyiha veren Koçi Bey'in yazılarına dikkatimizi çekmişti.
Sayfa 204
26 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.