Çeviren Tahsin Yücel, çeviride sık sık karşılacağımız uyumsuz sözcüğü ile ilgili “insan açısından evrenin mantığa aykırılığını, tutarsızlığını anlamış, her şeyi olduğu gibi gören, bilinçli insan ya da düşünceyi belirtir. “ şeklinde bir açıklama yapıyor. İyi ki de açıklamayı yapmış, yoksa kitabı anlamak iyice zorlaşırdı. Bu kitabın 53. Baskı yapmasına şaşırdım. Kitabın tamamını anlayan oldu mu? Çoğu yer muğlak kalmış ya da gereksiz sıfatlarla, anlaşılmadık cümlelerle tamamlanmış. Ben yazsam, ne güzel saçmalamışım derdim! Bu muğlaklık/anlaşılmazlık çevireden mi kaynaklı bilemiyorum. Camus, sadece kurgu yazsa yetermiş, zira kurguda çok başarılı. Her neyse bunlar benim kişisel fikrim, belki de ben anlamamışımdır. Gelelim konuya; “Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır, intihar. Yaşamın yaşanmaya değip değmediği konusunda bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir..” diye başlıyor Camus. Sonra da Karl Jaspers, Heidegger, Chestov’dan örneklerle uyumsuzu irdelemeye devam ediyor. Edebiyat sever olduğum için Dostoyevski inceleme kısımlarından hoşlandım. Lakin bilemiyorum Camus, uyumsuz olmak bence varoluşumuzdan kaynaklı, neden Stoa’ya, Epikuros’a hiç değinmedin? Miadı geçmiş mi buldun onları? Belki o zaman varoluşsal sıkıntılarıyla uyumsuz uzlaşır, sırtını bir kayaya dayar, eski Yunan tanrılarına selam çakardı. Sisifos, Tanrılar seni cezalandırdı diye kayayı hep tepeye taşımaya ne gerek var kuzum? Ünlü düşünür Sıla ne demiş?
Bırak dağınık kalsın…