Atatürk, mesut bir adam değildi. Beşeriyetinin makûs mukkadderatını değiştirmek, imkân dünyasının hudutlarını kendi hudutsuz hülyalarına göre genişletmek isteyen bütün ideal fedaileri, bütün gerçek kahramanlar ve gerçek evliyalar gibi bedbaht ve mustaripti. Zira "hakikat"le "hayal"in, "irade"yle "imkan"ın dinmek bilmeyen ezeli muharebesi bütün şiddetiyle onun ruhunda cereyan ediyor, onun ruhunu kasıp kavuruyordu.