Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Son Devrin Din Mazlumları

Necip Fazıl Kısakürek

Son Devrin Din Mazlumları Gönderileri

Son Devrin Din Mazlumları kitaplarını, Son Devrin Din Mazlumları sözleri ve alıntılarını, Son Devrin Din Mazlumları yazarlarını, Son Devrin Din Mazlumları yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Hayât-ı beşeriye bir yolculuktur. Şu zamanda Kur'ânın nuriyle gördüm ki, o yol bir bataklığa girdi. Mülevves ve ufûnetli bir çamur içinde kafile-i beşer düşe kalka gidiyor. Bir kısmı, selâmetli bir yolda gider. Bir kısmı, mümkün olduğu kadar çamurdan, bataklıktan kurtulmak için bazı vasıtaları bulmuş... Bir kısm-ı ekseri, o ufûnetli, pis, çamurlu bataklık içinde karanlıkta gidiyor. Yüzde yirmisi, sarhoşluk sebebiyle o pis çamuru, misk-i amber zannederek yüzüne, gözüne bulaştırıyor. Düşerek, kalkarak gider... Tâ boğulur. Yüzde sekseni ise, bataklığı anlar, ufûnetli, pis olduğunu hisseder, fakat mütehayyirdirler; selâmetli yolu göremiyorlar..." Bediüzzaman Said Nursi
Sayfa 228 - Büyük Doğu Yayınları 1985 BaskısıKitabı okudu
"Bir gün İstanbul Eyüb Sultan Kabristanının dereye bakan yüksek bir yerinde oturuyordum. İstanbul etrafındaki áfáka baktım. Birden bakıyorum, benim hususî dünyam vefat ediyor, bazı cihette ruh çekiliyor gibi bir hålet-i hayaliye bana geldi. Dedim: (Acaba bu kabristanın mezar taşlarındaki yazılar mıdır, bana böyle hayal veriyor?) diye nazarımı çektim; uzağa değil, o kabristana baktım. Kalbime ihtar edildi ki: (Bu senin etrafındaki kabristanın, yüz İstanbul içinde vardır. Çünkü yüz defa İstanbul buraya boşalmış. Bütün İstanbul halkını buraya boşaltan bir Hâkim-i Kadirin hükmünden kurtulup müstesna kalamazsın, sen de gideceksin!) Ben kabristandan çıkıp, bu dehşetli hayâl ile Sultan Eyüp Câmiinin mahfelindeki küçük bir odaya, çok defa girdiğim gibi bu defa da girdim. Düşündüm ki, ben üç cihetten misafirim: Bu menzilcikte misafir olduğum gibi, İstanbul'da da misafirim, dünyada da misafirim. Misafir, yolunu düşünmeli. Nasıl bu odadan çıkacağım, bir gün de İstanbul'dan çıkacağım; bir gün de dünyadan çıkacağım." Bediüzzaman Said Nursi
Sayfa 214 - Büyük Doğu Yayınları 1985 BaskısıKitabı okudu
Reklam
Bediüzzaman, 15 yılını geçirdiği Van'da Valiyle sık sık buluşup İslâm ve Hıristiyanlık dünyalarının halleri üzerinde fikir yürüttü. Bir gün, ellerine geçen bir gazetede müthiş bir haber okumuşlardı: İngiliz Sömürgeler Nâzırı Mebuslar Meclisinde, elinde Kur'ân meâli, kürsüye geçiyor ve onu mebuslara doğru uzatarak şöyle diyor: Bu kitap müslümanların elinde kaldıkça ve onlar bu kitaba bağlı bulundukça biz kendilerine hâkim olamayız! Ya Kur'ân'ı ortadan kaldırmanın, yahut müslümanları ondan soğutmanın yolunu aramalıyız! Bediüzzaman bu haber karşısında o kadar sarsılıyor ki, şöyle haykırıyor: "Kur'ân'ın sönmez ve söndürülemez bir güneş olduğunu ben dünyaya ispat edeceğim!"
Sayfa 193 - Büyük Doğu Yayınları 1985 BaskısıKitabı okudu
Kültür Tarifi
Fransızların (kültür) tarifinde güzel bir buluşları vardır. Derler ki: "Kültür, birçok şeyi ezberlemek değil, birçok şey öğrenip de onları unuttuktan sonra insanda kalan bilgi hassasıdır."
Sayfa 185 - Büyük Doğu Yayınları 1985 BaskısıKitabı okudu
Dersim 1937-1938 / 20 Çocuk Katli
Mazgirt Tersemek nahiyesinin halkı doğranmakta... Merhamet sahiplerinden biri, birle on yaşı arasında 20 kadar çocuğu alıp bir derenin içine saklamıştır. Vaziyet birden haber alınıyor. Çocukların öldürülmeleri emri veriliyor. Fakat bu emri yerine getirebilecek kimse zuhur edemiyor. En katı yürekliler bile, böyle müdafaasız masumlara silah kullanamayacaklarını söylemeye mecbur kalıyorlar. Tecrübe birkaç defa akamete uğruyor ve hayli sıkıntı mevzuu oluyor. Nihayet en kara yüzlü çingeneden daha karanlık suratlı bir adam bulunuyor ve bir dere içinde titreşe titreşe bekleyen 20 mâsumun işi bitiriliyor. Murat suyunun kandan kıpkızıl aktığını görenler olmuştur.
Sayfa 176 - Büyük Doğu Yayınları 1985 BaskısıKitabı okudu
Dersim 1937-1938 / Besi Bebek
Hozat'ın Zımbık köyünde (Şekspir) in hayaline bile taş çıkartacak bir vak'a cereyan etmektedir. Erkekleri tamamiyle doğranmış olan köyün 100 kadar kadın ve çocuğu, sivri uçlu aletle (süngü) öldürülüyor. Öldürülen kadınlar arasında biri, doğurmak üzere bir gebedir. Bu kadının karnına giren sivri uçlu âlet, barsaklarını yere döküyor, rahmini parçalıyor ve kendisini öldürüyor. Tehlike geçtikten sonra gizlendikleri yerden çıkan birkaç kadın, ölüleri gözden geçirirken, bu kadının rahminden düşen çocuğun sağ olduğunu dehşetler içinde görüyorlar. Muazzam bir kader cilvesi olarak yaşamakta devam eden çocuğu alıyorlar, emzirtip büyütüyorlar ve ona «Besi» adını koyuyorlar. Bu kız bugün hâlâ aynı köyde ve hayattadır. Sivri uçlu âlet annesinin karnına girip rahmini deldiği zaman da onun topukçuğunda bir yara açmıştır ve kız hâlâ bu yarayı topuğunda taşımaktadır.
Sayfa 176 - Büyük Doğu Yayınları 1985 BaskısıKitabı okudu
Reklam
Dersim 1937-1938
Elâzığ Ortaokulunda okuyan iki çocuk... Tatili geçirmek üzere memleketleri olan Hozat'a geliyorlar ve facianın tam üstüne düşüyorlar. Hozat yakınlarındaki köylerine geldikleri zaman babaları Yusuf Cemil'in öldürtülmüş olduğunu öğreniyorlar ve ağlamaya başlıyorlar. Onlara şu karşılık veriliyor: - Sizi de onun yanına götüreceğiz!>> Çocuklar odadan sürükletilerek çıkartılıyor ve jandarma muhafazasında gittikleri yolda süngületiliyorlar. Böylece babalarının yanına gönderilmişlerdir. Her evi ayrı ayrı tutuşturulduktan sonra dört bir etrafı ayrıca çalı çırpı içine alınıp alev alev yakılan bir köyden, deli gibi bir adam çıkıp, çalı yığınları gerisinde manzarayı seyredenlere doğru ilerliyor ve haykırıyor: «Durun, ben köy ahalisinden değilim! Muallimim! Müsade edin, kendimi size isbat edeyim!>> Fakat sözüne mukabele, bir kalasla itilerek alevler içine atılması oluyor. Adam, evvelâ göğsünün kılları tutuşarak alev alev yanarken, çalı yığınları gerisinde âmir, zevk ve istihza ile sigarasını içmektedir. (Bu vak'a, bana, 1944 yılında, Eğridir'de askerliğimi yaparken, resmî şahıslar huzurunda, yanan adama karşı sigarasını zevkle içtiğini söyleyen âmirden bizzat dinleyenlerce anlatılmıştır.)
Sayfa 174 - Büyük Doğu Yayınları 1985 BaskısıKitabı okudu
Dersim 1937-1938
Babalarını arayan ve yanına gitmek istediklerini söyleyen iki mâsum çocuğun Hozat Kaymakamı tarafından süngületilerek babalarının yanına gönderilmesi... Kendisinin öğretmen ve köy halkıyle alakasız bir şahıs olduğunu iddia ederek alevler içinden fırlamak isteyen bir gencin, kalasla itilip alevler içine atılması ve karşısında sigara içilmesi... Buğday sapları üstünde yakılan, daha evvel kurşunlanmış bütün bir köy halkı... Annesinin karnından sivri uçlu aletle çıkarttıdıktan sonra yaşamakta devam eden ve hâlâ topuğunda bu sivri uçlu âletin izini taşıyan çocuk... Bir dere içinde boğazlanan ve bu fiili yerine getiren cellâdın bulunması bir hayli zorluğa yol açan yirmi masum... Ve buna benzer daha neler, daha neler!..
Sayfa 173 - Büyük Doğu Yayınları 1985 BaskısıKitabı okudu
Bir rivayete göre (şapka kanununa muhalefetten idam edilen) Atıf Hoca'nın ölü başına şapka geçirmişlerdi!!!
Sayfa 126 - Büyük Doğu Yayınları 1985 BaskısıKitabı okudu
- Ne o, Hocam, çabucak uyanıverdin? Atıf Hoca gayet sakin: - Uykudan murad hasıl oldu! - Yâni?
Sayfa 121 - Büyük Doğu Yayınları 1985 BaskısıKitabı okudu
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.