Birileri istemene gerek yok, sadece kalbini açacaksın. Gönlüne bir sallanan sandalye yerleştir, bir dolaşmaya çık, bak göreceksin, kısa sürede o sandalyeye bir kadın oturacak.
..."Neden onu hastaneye veya huzurevine götürmüyorsun? Orada daha iyi bakılır. Seni tanımıyor nasıl olsa artık" diyerek karşı çıkınca babası "Ama ben onu tanıyorum kızım"...
İnsan dediğin, sınırları çabucak içselleştiriyordu, hem de daha okuldaki ilk tokattan sonra, belki daha da erkenden. Herhangi bir düşünce daha tamamlanmadan önce bu aşılmaz engelden kaçınmış oluyordu.
Hasret duyulan yerlerin hiçbiri oraya dönebilen insanların beklentilerini karşılayamaz. Geçmiş geçmiştir; geride kalan sadece ürkütücü, renksiz bir yeknesaklıktır.