Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Çağımızın Felsefece Teşrihi

Sorun Çağının Anatomisi

Ş. Teoman Duralı

En Eski Sorun Çağının Anatomisi Gönderileri

En Eski Sorun Çağının Anatomisi kitaplarını, en eski Sorun Çağının Anatomisi sözleri ve alıntılarını, en eski Sorun Çağının Anatomisi yazarlarını, en eski Sorun Çağının Anatomisi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ben, kıyametin kopacağına, dünyanın bir şekilde sonu­nun yakın olduğuna inananlardanım. Eğer bu dünya için bir ömür biçilmişse, herkesin bir rolü olduğuna da inananlarda­nım. Baca temizleyicilerinin bu dünyanın akışına etkileri ol­duğu gibi, muharebe sevdalılarının da etkileri olduğunu düşü­nüyorum. Kıyamet kopacaksa eğer, savaş çığırtkanları kadar, sevişme çığırtkanları da bu dünyadaki rollerini bilip ona göre yaşarlar. Bizleri kıyamete yaklaştıran en büyük sorunlardan olan 'İrade Hürlüğü' [libertas voluntatis], kendi kültürünü aşamayan insanların zihinlerini belli hedeflere odaklar. İnsan­ları savaştırmak için tüm bahaneleri hazırlar. Savaşın karşı­sında durabilecek tek olgu olan sanatın modern halinin abar­tılacak derecede cinselliğe indirgenmesi de bu yüzdendir bel­ki. Sevişmeden öte koklaşmayı, ahlak sınırları dışında bir hür­lüğü önceleyen anlayış hakimdir bu sanatta. İçinde cinselliğin daha doğrusu sapıklığın olmadığı, insanı hayvan derekesine düşürmeyen çok az modern sanat performansına rastladım. Geriye kalan, konusu cinsellik olmayan performanslarsa par­çalanmış maneviyatın kenar dikişleri gibiydiler.
Bir toplumun, me­denileşmiş bir toplumun bilinç omurgasını yazısı oluşturur.
Reklam
Descartes'in, "düşünüyorum öyleyse varım" veciz önermesinden 'bilincindeyim', 'bilincinde oldu­ğum sürece varım!' manası çıkarılması lâzım.
Kişiyi belirleyen bilincidir. Bilinci oluşturansa, kişinin yaşanmışlıklarıdır.
İnsanların dil dışında ile­tişme imkanı yok. Sevişiyorlar, diyelim. Sevişmenin de önünde sonunda dili var. En azından "seni seviyorum" den­mez mi?
Reklam
Bu çağın değerden yoksunlaştırılmış, değer içeriğinden kopmuş kalıplarını baştan aşağı değiştirmek lâzım. Devrim şart! Devrimin başta gelen hedefi insanı işkenbeye tapan var­lık olmaktan çıkarıp tekrar gönül varlığına döndürmektir.
Hz. İsa'ya atfedilen bir söz var: "Alınteriyle sulanmamış hamur, gırtlağınızda düğüm­lensin!" En büyük sorun, lokmamızı alnımızın teriyle sula­maktır. İnsan ürettiği ölçüde değer kazanır. Üreten başka can­lı yok. Bütün canlılar hazır yerler. Etraflarında bulduklarını tü­ketirler. Bir tek, insan ihtiyaç duyduğunu meydana getirir. Ya­şama ihtiyacını giderecek basit maddelerin üretilmesinden başlar, doğrudan yaşamayla bağlantısı yokmuş gibi görünen yüksek değerlerin ortaya konmasına dek devam eder.
Çünkü maddi değerlerin üretilmesi tasarlama işidir. Tasarı düşüncededir. Düşünmüyorsam, üretemem, ham­ maddeyi mamül maddeye dönüştüremem. Akan suyun alnın­da "benden elektrik üretilir" diye yazmaz. Hiçbir ağacın göv­desinde "benden dolap yahut masa imal edilir" diye bir şey yazmaz. O halde önce düşünce, sonra iş ile eylem. Zaten ey­lem, düşünce tarafından biçimlenmiş hareket demek değil mi?
Koca Newton, "devlerin sırtında bir cü­ceyim" demiş. Newton, kendinden önceki dahileri tanıma­saydı ortaya bir şey koyamazdı.
Reklam
Humanistisches Gymnasium, hocadan ilk duyuyorum.
Her şeyin başı eğitim ile öğrenim. Ailenizden eğitim alıyorsunuz. Okula gitmeğe başladıktan sonra da öğrenim görüyorsunuz. Aileniz yok da, eğitimsizseniz, öğretim işe yaramaz. Birtakım teknikleri, hünerleri öğreniyorsunuz. Hü­nerleri edinmek, kıvrak düşünmeğe götürmez. Alman öğre­timi bunun harikulade tasnifini yapmıştır. Bir, sıradan adam yetiştiren okullar vardı: Real Schule. Bir de, toplumun kay­mak tabakasını teşkil edecek mucitlerin yetiştirilip gelenek­lerin öğretildiği Humanistisches Gymnasium. Evet, Frankfurt'ta zannediyorum vardı. Bugün var mı yok mu bilmiyorum. Eski Alman öğretim sistemi böyleydi. Bizde de benzer öğretim kurumu vardı: En­derun. Onu kaldırdılar. Yerine Siyasal Bilgileri koydular. Siya­sal Bilgiler ne işe yarar? Neyse şimdi kurumları teker teker de­ğerlendirmenin ne manası ne de mantığı var. Kültürü esas ya­şatan, onu çocuğa, yetişen insana giydiren ailesidir. Eğitimi veren orasıdır. Nasıl oturulur kalkılır, yenir içilir; büyüklere, küçüklere davranılır çeşidinden, yanından önemsiz diye geçtiğimiz bir sürü olayı yaşamak çin birinci derecede önemli dersi aile verir. Onun ardından okul gelir. İyi okul seçmecidir. Frenkce söylersek elitistedir. Ahmak ile üstün zekalıyı yan ya­na oturtmaz, yürütmez. Onun için ayrı ayrı okullar kurulur. Gel gör ki, okulu kurmak yetmez. Tekrar ediyorum; o toplu­mun sahib olduğu tarihi tecrübelerin yaşatılması lazım ki, ye­tişen seçkin kişiler başkalarının göremediklerini görebilsinler. Görmem gerekeni, öğrenimimin sonunda edinirim. Öğretimin manası da budur.
Mesele, gör­mek, görme kabiliyetini taşımak. Bunu sağlayan imkanları or­tadan kaldırdın mı toplumu kurutursun.
İşi eh­line tevdi edeceksiniz. Yoksa, ufacık hata, uluğ çınarı kurutur.
Fen/teknoloji kitlelerin afyonudur. Günümüzde geliş­tirilen fen araçları gereçleri, beyinleri uyuşturmağa matuf­dur. İçmeğe, esrar çekmeğe hacet yok. Cep telefonları, bilgi­sayar oyunları, televizyon programları alışılagelmiş uyuştu­rucuları aratmaz hale gelmişlerdir. Süreklice dikkatler dağı­tılıyor.
En son ve etkili uyuşturucu, cep tele­fonudur. Konuşuyorsun, sohbete dalıyorsun, zırt telefon ça­lıyor. Sohbetin konusu, yönü vardır. Edebe, nezakete de sığ­maz oldu. Türkçede bir deyiş vardır: 'İki kişi konuşurken, üçüncüsüne bilmem ne düşer' diye. Zilin çalmasıyla birlikte sohbet kesilir, biter. İnsanlar, ne iş gördüklerinin, ne konuş­tuklarının, ne görüp işittiklerinin, ne yiyip içtiklerinin, ne sevdiklerinin, seviştiklerinin bilincindedirler. Uyuyorlar mı, uyanıklar mı, belli değil.
270 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.