Bir bit miyim yoksa bir insan mı, acaba Napolyon olsaydım önümdeki bir engeli kaldırmak için bir kocakarıyı öldürmekten çekinir miydim? Raskolnikov bunları sorduğum anda aslında olmadığımı kabullenmiş oluyorum diyor. Peki varlığıyla ve yaptığıyla sadece ama sadece çevresine zarar veren böyle olmakla da onlarca insanı kurtarabilecek olan bir serveti elinde saklayan bu kocalarının canını almayı kendinde bir hak olarak gorebilir miydi ? Tesadüflerin onu cinayete sürüklediği anlarda bir makina gibi işleyen zihniyle cinayete sürüklenen Raskolnikov... Acaba tutkusu uğruna, hadi diyelim bunun adı kuru ekmeğe talim etmek olsun, daha kaç kişi vardır ki bir fedakarlıkta bulunabilir ? Acaba kaçımızın hayatta tutkuları var? Tutku acaba alınabilen bir şey mi? Geldiği gibi yaşayıp, etliye sütlüye karışmadan geçecek daha kaç yaşam var? Hayatta kaldık, yaşadık belki birkaç gönül macerası da yaşadık sonra ? Belki de aşkın örneklerini görmese ona bile hiç inanmayacak, aşka benzer hiçbir şey yaşamayacak sayısız insanla dolu çevremiz. Suç ve Ceza'yı bugünlerde dördüncü kez okumamın bir sebebi de buydu: İlkesi uğruna cinayeti göze alabilen birisiyle karşılaşmak, sevgiyi, nefreti, çelişkiyi, zayıflığı fedakarlığıyla insanı sadece ve sadece insanı görebilmek...