Bu sazdan üflenen nağmeler, sırrın ufulevi vüsafası olan ehl-i vukuf füsünkarlarının bezediği o vasi füseyfisada raks ve vüsüb eden vüsema gibi birer üfkuhe idiler. Ama füsüs ki, üflendikçe gönüllerdeki menhus ufünetin üfül olduğu, bu füyüz dolu, tabii bir vüs ve vüs'at taşıyan nefesler, hangi yusuf-ı kalbinden nasıl hâsıl olur diye sanki fusül-ı erbaa teessüf ediyordu. Üflenenler adeta şems'in üfül ettiği ufka gönderilen canlardan ibaret bir demet vüfüd idiler.
Her devirde ve kudretin olduğu her yerde olduğu gibi, bu paşanın maiyetinde de, onun yanı sıra yürüyüp efendisini pohpohlayıp pehpehleyen, iki yüzlü bir yaltakçı vardı.