Servete konmuş fakirin üç kuşak fakirlik kokması ve açlığın yerini açgözlülüğün alması yahut dinden çıkmış Müslümanın üç kuşak daha hacı yağı kokması ve takvanın yerini bağnazlığın alması belki doğruydu.
Hayret uyandırıp ilham verici, yani baştan çıkarıcı şeylere fazla dönüp bakmaz, baksa da zihnindeki Karanlık odada bulunan filmi cehennemi ışıkta o anda yakıvermek için poz süresini kısacık tutardı.
Hiç bir ideal uğruna ömür tüketilmemesi gerektiğini acı bir şekilde yüzümüze çarpan bir roman. Tatar çölü denen bir bölgede sınır kalesine gelen Teğmen Giovanni Drogo'nun aynı anda orada kalmak ve ordan gitmek için verdiği mücadeleye tanık oluyoruz. Kahramanımızın bu tekdüze hayattan kurtulup gideceği anı heyacan dorukta bekliyoruz ama olmuyor. Neredeyse Kaç kurtar kendini diye kitaba içine doğru bağırmak geliyor insanın içinden. Kahramanımız bir kez deniyor şehre gitmeyi daha akıcı bir hayatın içine girmeyi; gel gör ki o yokken tüm arkadaşları hayata karışmış, artık hiç birşey ve hiç kimse -annesi bile- eskisi gibi değil. Kaleye tekrar dönüyor. Yıllar geçiyor Teğmen Drogo yaşlanıyor. O yaşlanırken biz de yaşlanıyoruz. Sanki bizim saçlarımız ağarıyor, yaşam enerjimiz çekiliyor. Teğmen Drogo kendini gösterecek bir olay beklerken, biz de ordan bir an önce çıkması için onu bekliyoruz. İkimizinde beklentileri boşa çıkıyor. "Binbaşı" Giovanni Drogo günün birinde bitmiş ömrünü yanına alıp kaleden ayrılıyor.