Son bilimsel gelişmeler OKB denilen takıntı hastalığının bir beyin hastalığı olduğunu, çocuklukta beynimize yazılmış yanlış senaryoların ileri yaşamda hastalık şeklinde ortaya çıktığını gösteriyor.
Beyin hücreleri ile düşünebildiğimiz ve beyindeki sinir ağları ile düşünceleri yeniden yazabildiğimize göre yanlış düşünceler yerine doğru düşüncelerin koyulması için bizim istememiz ve onay vermemiz gerekir.
Takıntı hastalarının çoğu 'anormal' olduğunu bilir, hatta 'ben deli miyim' kaygısıyla yaşar. Takıntılı kişilik sahiplerine göre ise tek normal insan kendileridir, kendilerinden başka herkes anormaldir.
Bir de paranoid kişilikli olanlar vardır. Bunlar aşırı şüpheci insanlardır. Eşlerinden, kardeşlerinden, iş arkadaşlarından şüphelenir, her işin altında bir tezgâh, her taşın altında çapanoğlu ararlar. Kimseye güvenmezler. Çevrelerindeki insanlara genellikle kan kustururlar ama yaygın anlamıyla 'hasta'değildirler. Kanunlara karşı sorumlu ve yetkilidirler. Doktor, işadamı, üniversite hocası.
politikacı, asker olabilir, büyük başarılar kazanabilirler. Tek kusurları, temel kişilik özelliklerinin aşırı şüphecilik olmasıdır. Hayatları boyunca da kolay kolay değişmezler.
Madam evlenir. Kocası doktordur. Birbirlerini çok severler. Çocukları olmaz. Derken kocası aniden ölüverir. Madam adamın fotoğraflarıyla konuşmaya başlar. Evin her tarafına kocasının fotoğraflarını asar.
Frenkler takıntıya obsesyon derler. Obsesyon saplantı kelimesiyle de Türkçe'ye çevrilebilir.
...
Kişinin takıntısı doğrultusunda yaptığı ve kendini alıkoyamadığı eylemlere ise kompüfsiyon deriz. Kompülsiyon, 'zorlantı' kelimesiyle Türkçeleştirilirse de anadili Türkçe olan insanlara bu kelime herhalde pek mana ifade etmez.