Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Tarihimizle Yüzleşmek

Emre Kongar

Tarihimizle Yüzleşmek Gönderileri

Tarihimizle Yüzleşmek kitaplarını, Tarihimizle Yüzleşmek sözleri ve alıntılarını, Tarihimizle Yüzleşmek yazarlarını, Tarihimizle Yüzleşmek yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
246 syf.
·
Puan vermedi
Yüzleşmek mi?
Kitabın herhangi bir şeyle yüzleşmesi söz konusu değil. Yazarı da kabul ediyor ki, kitap resmî tarihin bazı konulardaki iddialarını derlemiş bulunuyor. Resmî tarih, yalan tarih anlamına gelmez. Yalnızca geçmiş olayları, devletin çıkarına olan, “apolojist” bir açıdan anlatmak demektir. Karşıt fikirler özgürce yarışabildiği sürece, resmî tarihe peşinen “yalan” damgasını yapıştırmak yanlış olur. Hem zaten ondan kurtuluş da yoktur. Çünkü geçmişle ilgili olarak (okullarda okutulacak kadar) üzerinde genişçe uzlaşıya varılan her fikir, yeni bir resmî tarihtir. Emre Kongar, hele ki Türk tarihi alanına meraklı okuyucular için, yeni bir şey söylemiyor. Önceden söylenmiş, hatta bayatlamış olanları bir araya getirip özetliyor. Bu haliyle toy okuyuculara daha çok hitap ettiğini söylemek yanlış olmayacak. Bu çerçevede kitabı okumak yararlıdır; ama hiçbir fikrin hakikate tam olarak ulaşamayacağını, ona yalnızca “daha fazla” yaklaşan fikre rağbet gösterilmesi gerektiğini, bunun için de fikirlerin özgürce yarışmasını desteklemenin çok önemli olduğunu mıh gibi akılda tutmak şartıyla…
Tarihimizle Yüzleşmek
Tarihimizle YüzleşmekEmre Kongar · Remzi Kitabevi · 2006950 okunma
Yanlış önerme: Laiklik dinsizliktir. Doğrusu: Laiklik, devletin bütün inançları korumasını öngör­düğü için, dinsizlik değil, tam tersine din ve mezhep koruyucu­luğudur.
Reklam
Yanlış önerme: Türkiye için dıştan gelen en büyük kültür teh­likesi Amerikan emperyalizmidir. Doğrusu: Türkiye için en büyük dış kültür tehlikesi Arap em­peryalizmidir, çünkü inanç yoluyla kalpleri ve zihinleri fethet­mekte, sadece kültürümüzü değil, siyasal rejimimizi de tehdit etmektedir. Tabii bu tehlike, Amerikan kültür emperyalizminin gücünü ve tehdidini de azaltmaz.
İktidar gerçekten demokrasiye inanmakta mıdır? Demokrasiye uygun olarak, çeşitli inanç ve düşüncelerin laik bir yapıda birlikte yaşamasından yana mıdır, böyle mi davran­maktadır? Yoksa elindeki olanakları hem cebini doldurmak, hem de re­jimin temellerini şeriata doğru kaydırmak amacıyla mı kullan­maktadır?
İlk kadın Başbakan sen olmasaydın keşke
Seçim kampanyası sırasında Çiller, Refah Partisi'nin PKK'dan bile tehlikeli olduğunu öne sürmüş, Erbakan'ın iktidarının ancak kendisine verilecek oylarla engellenebileceğini söylemişti. Sonradan Erbakan ile koalisyon kurarak onu başbakan yap­ması hem seçmen tabanı hem de partisinin milletvekilleri arasın­da büyük bir rahatsızlık yaratmıştı.
eşin benzerin yok be Ata’m
Batının Aydınlanma, Endüstrileşme ve Kentleşme süreçlerine dayalı olarak, sermaye ve işçi sınıflarının desteğiyle kurduğu laik ve demokratik rejimi, bu süreçleri yaşamadan ve bu sınıfların desteği olmadan kurmayı başarmıştır Mustafa Kemal Atatürk.
Reklam
Osmanlı toprakları üzerinde sonradan kurulan bağımsız Arap devletlerinin hiçbiri bu laikleşme ve demokratikleşme süreçlerini gerçekleştirememiş, bugün bile feodal toplumsal ve baskıcı siyasal yapılarından kurtulamamışlardır. (Bunun en trajik örneği bugünkü Irak'ta yaşanmaktadır.)
Altı yüzyıldır "kul" olarak yaşamış insanlara "vatandaş" bilincinin aşılanması, üstelik de bu dönüşümün Endüstrileşmeyi ve Aydınlanmayı yaşayamamış bir toplumda gerçekleştirilmesi, XX. yüzyılda eşi olmayan bir deneyimin yaşanmasına yol açar.
İlk üç model, feodal bir toplumda çok daha kolay uygulanabilir seçeneklerdir, çünkü biri din, öteki sınıf, sonuncusu da ırk diktatörlüğüne dayalı olduğundan, din-tarım toplumlarının ilkel ve otoriter yapısına çok daha uygundur. Ama Mustafa Kemal Atatürk, en zor olanını, Endüstrileşme ve Aydınlanma olmadan uygulanamayacak bir modeli, laik ve demokratik modeli, yani Cumhuriyet rejimini seçer. Çünkü amacı, toplumu dönüştürmek, bir diktatörlük değil, çağdaş bir laik ve demokratik toplum kurmaktır.
Vahdettin tabii ki, düşman tarafından yetiştirilmiş, onlardan para alan ve vatanını satan bir "casus" bir "hain" değildi ama İngilizler ve Mustafa Kemal'in önderliğindeki Kurtuluş Savaşı'nı yapanlar arasındaki tercihini İngilizlerden yana kullandığı da açıktır; zaten ülkeden bir İngiliz savaş gemisiyle kaçışı da bunun bir sonucudur.
Reklam
Vahdettin'in, İngiliz The Daily Mail gazetesi muhabiri G. Ward Price'a yaptığı açıklama, 24 Kasım 1918 tarihli gazetelerde yer aldı: "İngiliz milletine karşı beslediğim sevgi ve hayranlığı babam Abdülmecit'ten miras aldım." 16 Aralık 1918.
Abdülhamit’te baba kurbanı :D o borçları almayacaktın…
“Ne Ulu Hakandı, ne de Kızıl Sultan, çö­ken bir imparatorluğu yönetmeye çalışan ve dönemin koşulları çer­çevesinde başarısız kalmaya mahkum olan bir Padişahtı.”
Bu toprak kayıpları, esas olarak Endüstri Devrimi'ni kaçırmış bir imparatorluğun güçsüzleşmesinin ve bu devrimin ürettiği Milliyetçilik Akımları karşısındaki çözülmesinin bir sonucudur. Ama en azından, Abdülhamit, bir çöküşü engelleyen veya durduran bir "Ulu Hakan" olarak da görülemez. Tam tersine, uluslararası siyasetin oyuncağı olmuş, çaresizliğe düşmüş, imparatorluğun iflasını kabul ederek, Düyun-u Umumiye'nin ilanıyla tüm mali yetkileri, alacaklıların eline vererek, imparatorluğun sonunu belirlemiş bir padişahtır.
Sen Abdülhamit’i savundun!
Özellikle Cumhuriyet karşıtı, Os­manlıcı "gayri resmi tarih" yazıcıları Abdülhamit'i neredeyse im­paratorluğu kurtaran "Ulu Hakan" yapmışlar, "Zamanında tek bir karış Osmanlı toprağı kaybedilmemiştir, " gibi, gerçeklere bütü­nüyle aykırı yalanları televizyon ekranlarından bile dile getirmek­te sakınca görmemişlerdir. Bugünkü siyasal ve ideolojik karşıtlıklardan en çok etkilenen, bu nedenle de en çok saptırılan dönem, II. Abdülhamit dönemi­dir diyebiliriz.
Bilindiği gibi bir grubu bir arada tutmanın en iyi yolu, onları "ortak bir düşmana karşı birleştirmektir".
551 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.