İbn Abbas [radıyallahu 'anh]
Resûlullah'ın [sallallahu 'aleyhi ve sellem] şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
مَنْ جَاءَ أَجَلُهُ وَهُوَ يَطْلُبُ الْعِلْمَ لَقِيَ الله تَعَالَى وَلَمْ يَكُنْ بَيْنَهُ وَبَيْنَ النَّبِيِّينَ إِلَّا
دَرَجَةُ النُّبُوَّةِ
"Kim ilim tahsilinde bulunduğu bir sırada kendisine ecel yetişirse, kendisi ile nebiler arasında sadece nübüvvet derecesi olduğu halde Allah'a kavuşur."
Ali el-Müttakî, Kenzü'l-Ummâl, nr. 28831.
Kalbe doğan düşüncenin hayır mı yoksa şer mi olduğunu bilmek için dört ölçü vardır:
1. Onu şeriata arzetmelidir. Eğer şeriata uygunsa hayır, değilse şerdir.
2. Bir âlime veya varsa bir mürşid-i kâmile danışılmalıdır. Onların hayır dedikleri hayır, şer dedikleri şer olarak kabul edilir.
3. Salihlerin amellerine göre değerlendirilmelidir. Eğer onların amellerine benziyorsa hayır; fasıklarınkine benziyorsa şerdir
4. Kalbe doğan düşünceyi nefse ve onun arzusuna arzetmelidir. Nefsin hoşuna gitmiyorsa hayır; gidiyorsa şerdir. Çünkü nefis, kendi başına bırakıldığında, "kötülüğü emreder." (Yusuf 12/53)
Hammad b. Ebû Hanife [rahimehullâh] bir gün kelam ilmi hakkında konuşuyordu. Ebû Hanife [rahimehullâh] kendisini bundan menetti. Bunun üzerine Hammad [rahimehullâh], Ebû Hanife'ye [rahimehullâh], "Ben senin kelam ilmi hakkında konuştuğunu gördüm. Ne oluyor ki beni bundan men ediyorsun?" diye sordu.
Ebû Hanife [rahimehullâh] şöyle cevap verdi: "Ey oğulcuğum, bizden her biri sanki başımızın üzerinde bir kuş var gibi ayağımızın kayacağından korkar bir halde konuşuyorduk. Siz ise bugün her biriniz arkadaşının ayağını kaydırmak için konuşuyorsunuz. Arkadaşının ayağının kaymasını isteyen kimse onun küfre düşmesini istemiş olur. Kim de arkadaşının küfre düşmesini isterse, arkadaşı küfre düşmeden önce kendisi küfre düşer."
Hulâsa adlı eserin sahibi şöyle diyor: “Kadı İmam'ın şöyle dediğini işittim. Eğer münazara eden, karşısındakini küçük düşürmeyi istiyorsa küfre düşer. Bana göre ise kâfir olmaz. Bilakis küfre düşmesinden korkulur. Evla olan ise zamanımızda kimseyle münakaşaya girmemektir. Zira doğruyu açığa çıkartmayı isteyen kimseler pek azdır.”
Hz. Ali'nin [radıyallahu 'anh] rivayet ettiği bir hadisi şerifte Resûlullah [sallallahu 'aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
إِنَّ أَشَدَّ مَا أَخَافُ عَلَيْكُمْ خَصْلَتَانِ اتَّبَاعُ الْهَوَى وَطُولُ الْآمَلِ فَأَمَّا اتَّبَاعُ الْهَوَى فَإِنَّهُ يَعْدِلُ بِكَ عَنِ الْحَقِّ وَأَمَّا طُولُ الْآمَلِ فَإِنَّهُ يُحَبِّبُ إِلَيْكَ الدُّنْيَا
"Üzerinize en çok korktuğum iki şey vardır: Bunlardan biri heva ve hevese tabi olma, diğeri de tûl-i emeldir. Hevaya uymak, seni haktan uzaklaştırır. Tûl-i emele gelince o da dünyayı sevdirdikçe sevdirir."
Ali el-Müttaki, Kenzü'l-Ummål, nr. 43766.
Üçüncü Kısım: Küfr-i Hükmî:
Küfrün kısımlarından üçüncüsü küfr-i hükmîdir. Bu, Allah'ı, kitaplarını, meleklerini, resullerini, ahiret gününü ve ahirette olacak şeyleri, şeriat ve şeriat ilimlerini hafife almak gibi Allah ve Resûlü'nün yalanlama alameti saydığı şeylerdir. Kendisinin küfrüne razı olmak da mutlak olarak küfürdür.