Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tayyipgiller Kökeni ve Sınıf Yapısı Cilt I

Nurullah Ankut

En Eski Tayyipgiller Kökeni ve Sınıf Yapısı Cilt I Sözleri ve Alıntıları

En Eski Tayyipgiller Kökeni ve Sınıf Yapısı Cilt I sözleri ve alıntılarını, en eski Tayyipgiller Kökeni ve Sınıf Yapısı Cilt I kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Tefeci-Bezirgânların ideolojisiyse dindir. Çünkü bunlar Ortaçağda kayıtsız şartsız egemen sınıftırlar. O çağların ağır basan ideolojisiyse hep dinler olmuştur. Tefeci-Bezirgânlar tek başlarına egemen oldukları o günlerin özlemi içindedirler hep. O yüzden de dine bir siyasi ideoloji anlamında sıkı sıkıya bağlıdırlar. Dinin, Hz. Muhammed ve Dört Halife döneminde uygulanan; faize şiddetle karşı olmak, kazanılan malın ihtiyaçtan fazlasını dağıtmak gibi insancıl yönleriniyse asla benimseyemezler... Ciddiye almazlar... Söylediğimiz gibi Tefeci-Bezirgânlar yalnızca siyasi ideoloji olarak dini savunurlar. İslamiyet, hep söylediğimiz gibi; birbiriyle çelişik iki dünya görüşünü, toplum biçimini içinde barındırır. Biri insancıl olan yönüdür. Bu, İlkel Komüna-İlkel Sosyalist Toplum biçiminin kurallarının, geleneklerinin savunulduğu yöndür ya da bölümdür. İkincisiyse sınıflı Toplum yani Tefeci-Bezirgân toplum biçiminin kurallarının savunulduğu yön veya bölümdür. Uygulamada, Dört Halife Devri’nin bitimine kadar birinci yön ağır basar. Muaviye’yle birlikteyse ikinci bölüme geçilir. Artık birinci bölüm unutulur veya yok sayılır... Tefeci-Bezirgânlar da İslamiyetin bütünüyle bu ikinci bölümüne tutkundurlar...
27 MAYIS POLITIK DEVRIMDIR
Kırk beş yıl önce, 27 Mayıs 1960’ta, 37 genç subay, yerli-yabancı Parababalarının hizmetinde ve emrindeki satılmış Demokrat Parti İktidarını bir gecede alaşağı etti. Başlarına, asker geleneklerine uygun olarak, kendilerine sempatiyle yaklaşan bir Orgenerali, Cemal Gürsel’i getirdiler. Ve 38 kişiden oluşan Milli Birlik Komitesi adıyla yönetimi ele aldılar. Bu Genç Subaylar, DP İktidarının, ulusal onur ve değerlerden yoksun, yabancı Parababalarının uşağı olmuş yerli Finans-Kapitalistler ve Tefeci-Bezirgânlardan oluştuğunu, yapacağı her uygulamayı, çıkartacağı her kanunu ABD’ye danışarak, onun direktifleri doğrultusunda yaptığını görmüşler ve bu yüzden de iğrenmişlerdi ondan… Yabancı Parababalarının bu denli emrine giren her hükümet gibi, Demokrat Parti (DP)’nin Halk düşmanı bir ekonomik politika izlediğini de görmüşlerdi bu Genç Subaylar… Anlamışlardı ki bu iktidar Halka ve Vatana ihanet içindedir, devrilmesi yurtseverlik gereğidir…
Reklam
Bizim Birinci Milli Kurtuluş Savaşı’mızı da Lenin yine çok doğru bir biçimde şöyle değerlendiriyordu, Türkiye Büyük Millet Meclisini ilk tanıyan Sovyetler Birliği’nin Ankara’ya atadığı Büyükelçisi Aralof’a, Türkiye’ye hareket etmeden önce söylediği şu sözlerle: “Mustafa Kemal Paşa, tabiî ki sosyalist değildir. Ama görülüyor ki iyi bir teşkilatçı… Kabiliyetli bir lider, milli burjuva ihtilalini idare ediyor. İlerici, akıllı bir devlet adamı. Bizim sosyalist inkılâbımızın önemini anlamış olup, Sovyet Rusya’ya karşı olumlu davranıyor. O, istilacılara karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. Emperyalistlerin gururunu kıracağına, padişahı da yardakçılarıyla beraber silip süpüreceğine inanıyorum. (…) Ona yani Türk Halkına yardım etmemiz gerekiyor. İşte sizin işiniz budur.”
Gerçekten de 27 Mayıs Devrimi, Türkiye insanına sınırlı da olsa bir demokrasi ve özgürlük getirmiştir. Bir yönüyle toplumda sömürünün derecesini ölçen bir termometre olan Sosyalizmi serbest bırakmıştır. İşçi Sınıfımıza gerçek anlamda Sendikalaşma ve Toplusözleşme yapma hakkını getirmiştir. Bir ölçüde de olsa insan haklarına saygıyı getirmiştir.
“İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı olduğu dönemde ABD ile 27 Aralık 1949’da “Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkında Anlaşma” imzalandı. Bu anlaşmadan sonra ABD’ye davet edilen ilk gazeteci Bülent Ecevit oldu. Ecevit, Ankara’daki Amerikan Haberler Merkezi’nin “Eğitim Mübadele Programı” çerçevesinde yaptığı daveti kabul
Hatırlanacağı gibi, Türkiye politikasında özellikle de 1980 öncesinde çok etkin rol oynayan MHP’nin lideri Alparslan Türkeş de, 1945 sonrasında ABD’de Kontrgerilla eğitiminden geçirilerek, Amerikanlaştırılmış, halk düşmanı haline getirilmiştir. Yine bildiğimiz gibi MHP, Kontrgerilla’nın özel partisidir. O, CIA ideologu David Galula’nın kendine verdiği görevi yapmıştır 12 Eylül öncesinde. Devrimcilere, yurtseverlere, demokratlara karşı Kontrgerilla’nın resmi güçleriyle el ele vererek savaşmıştır. 12 Eylül Faşizmi için uygun ortamın hazırlanmasında en önemli görevlerden birini üstlenmiştir. Türkiye, bugünkü yürekler acısı durumuna bir anda getirilmemiştir. 1945’ten beri Batılı Emperyalistler (tabiî onların en önde geleni de ABD’dir) ve onlarla ortaklığa girmiş yerli Finans-Kapitalistler, onların emrindeki siyasiler ve satılmış medyanın dönekler ordusundan oluşan yazarçizerleri tarafından adım adım kuşatılarak getirilmiştir bu bataklığa…
Reklam
Okuyunuz
Türkiye 1950’den beri bir de İmam Hatiplerle, Tarikatlarla, Kur’an Kurslarıyla içeriden; ümmetçi, Ortaçağcı, ulusal değerlerden yoksun Şeriatçı güçler tarafından kuşatılmış, bir anlamda çökertilmiştir. Tabiî bu bela da ABD ve onunla el ele veren yerli Finans-Kapital, Tefeci-Bezirgân Sermaye tarafından sarılmıştır Türkiye’nin başına. ABD ve diğer Batılı Emperyalistler, halkımızın sosyalizme geçişini engellemek ve Türkiye’yi Ortaçağ karanlıklarına götürmek için yapmışlardır bunu. Ve şu anda güya, yani görünüşte Türkiye’yi yöneten Hükümetin Başbakanı; siyasi kariyerini, Birinci Kuvayimilliye’nin önderi Mustafa Kemal’e, “Ölmüş inek” diyerek ve benzeri aşağılık hakaretler yağdırarak yapmıştır. Tabiî aynı zamanda Laikliğe de küfürler etmiştir Tayyip. Bu saldırıların yer aldığı kasetler televizyon ekranlarında yayımlanmış, milyonlarca insanımız buna tanık olmuştur. Yine ne acıdır ki şu anki Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök de, Tayyip’le ve hükümetiyle “şiir gibi anlaşıyoruz” diyerek Mustafa Kemal’e ve laikliğe yapılan bu iğrenç saldırılardan hiç de rahatsız olmadığını ortaya koymuştur. Bu hükümet ümmetçi olduğu için ulusal değer taşımamaktadır. Bu yüzden de iktidarda kalabilmek ve küplerini doldurabilmek için ABD ve AB’nin her istediğini vermekten çekinmemektedir.
ABD EMPERYALIZMI VE HITLER
ABD’nin amacı; dünyanın doğal zenginliklerini yağmalamak, mazlum halkların binbir emekle ürettiği ürünleri yok fiyatına ellerinden almak ve dünya pazarlarını tümüyle ele geçirmek, kendi yüksek teknoloji ürünü mallarını ateş pahasına oralarda satmaktır. Yani dünyayı gönlünce soymak, yağmalamaktır. İşte onun saldırganlığının ardında yatan hareket ettirici güç budur... Yani Hitler’inkiyle aynıdır onların amaçları ve dünyaya-dünya halklarına ve mazlum ülkelere bakışları... Aralarındaki tek fark Hitler’in kaçık olmasıdır. Niyetini çok kaba ve açık biçimde meydanlarda haykırması ve yazılı biçimde ortaya dökmesidir... ABD Emperyalistleri Hitler’den daha düzenbazdır. En kanlı saldırılarını yaparken, “biz demokrasi-özgürlük götürüyoruz” diye aşağılık yalanlar öne sürmekte; cahil, bilinçsiz insanları kandırmaya çalışmaktadır...
ABD, sosyalizmin yayılmasını önlemek için ünlü “Yeşil Kuşak Projesi”yle, Asya ve Ortadoğu ülkelerini ideolojice karantinaya aldı. İslamı, Ortaçağcı bir siyasi ideoloji biçiminde kitleler içinde yaygınlaştırdı. İmam Hatipler, Kur’an Kursları, Tarikatlar pıtrak gibi ülkenin her yanını sardı. Tabiî DP Hükümetini, Demirel’in Adalet Partisi (AP) Hükümetleri takip etti. 12 Eylül sonrası bunların yerini Turgut Özal’ın ANAP Hükümeti aldı. Sonra yine Demirel’in DYP’si ve B. Ecevit’in DSP’si iktidara geldi. Tabiî bu hükümetlerin bir bölümüne A. Türkeş’in MHP’si de koalisyon ortağı olarak katıldı. Bütün bu hükümetler hep aynı siyasi hattı izledi. Bu hat ABD tarafından çizilmiştir. Türkiye’de sosyalizmin gelişmesine izin verilmemeliydi. Onun için Siyasi İslam’ın önü açılmalıydı. Kontrgerilla’nın özel örgütü olan MHP bizzat ABD tarafından yönlendirildi ve yerli-yabancı Parababaları tarafından her anlamda desteklendi. Böylece, devrimcilerle savaşacak bir yarı resmi güç oluşturulmuş oldu. Bu parti ve güçleri, 12 Mart ve 12 Eylül Faşist Darbelerinin hazırlanmasında kendilerine verilen görevi başarıyla yerine getirdi
Finans-Kapitalistler uluslararası Finans-Kapitalin ortağı ve uşağıdırlar. Onlar sayesinde iktidarda kalıp vurgun yapabileceklerini bildikleri için yabancı-Batılı efendilerine köpekçe bağlıdırlar. Bunlar, kendi ülkelerinin halkına düşman, Batılı ağababalarına, onların kültürlerine hayrandırlar. Tek sözle Amerikanofildirler. Tefeci-Bezirgânların ideolojisiyse dindir. Çünkü bunlar Ortaçağda kayıtsız şartsız egemen sınıftırlar. O çağların ağır basan ideolojisiyse hep dinler olmuştur. Tefeci-Bezirgânlar tek başlarına egemen oldukları o günlerin özlemi içindedirler hep. O yüzden de dine bir siyasi ideoloji anlamında sıkı sıkıya bağlıdırlar. Dinin, Hz. Muhammed ve Dört Halife döneminde uygulanan; faize şiddetle karşı olmak, kazanılan malın ihtiyaçtan fazlasını dağıtmak gibi insancıl yönleriniyse asla benimseyemezler... Ciddiye almazlar... Söylediğimiz gibi Tefeci-Bezirgânlar yalnızca siyasi ideoloji olarak dini savunurlar. İslamiyet, hep söylediğimiz gibi; birbiriyle çelişik iki dünya görüşünü, toplum biçimini içinde barındırır. Biri insancıl olan yönüdür. Bu, İlkel Komüna-İlkel Sosyalist Toplum biçiminin kurallarının, geleneklerinin savunulduğu yöndür ya da bölümdür. İkincisiyse sınıflı Toplum yani Tefeci-Bezirgân toplum biçiminin kurallarının savunulduğu yön veya bölümdür. Uygulamada, Dört Halife Devri’nin bitimine kadar birinci yön ağır basar. Muaviye’yle birlikteyse ikinci bölüme geçilir. Artık birinci bölüm unutulur veya yok sayılır... Tefeci-Bezirgânlar da İslamiyetin bütünüyle bu ikinci bölümüne tutkundurlar..
60 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.