Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 2

Ebu Mansur El Matüridi

Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 2 Gönderileri

Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 2 kitaplarını, Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 2 sözleri ve alıntılarını, Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 2 yazarlarını, Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 2 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sizden biriniz arzu eder mi ki hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu bir bahçesi olsun...(Bakara,266) Burada soru halinde yöneltilen hitabın cevabı yoktur, şayet cevabı bulunsaydı "arzu eder" veya "etmez" şeklinde olacaktı. Belirtilmelidir ki Allah Teala'dan gelen hitaplar üç şekilde olur: Birincisi, kulağa çarptığı zaman
Cenab-ı Hak, kendi rızası için yapılan harcamaları (sadaka) bazan yer yüzünde yükselen bir tepeye, bazan şu kadar başak bitiren ve her başakta şu kadar tane bulunan ekin tohuma, bazan da, "Allah'ın kat kat fazlasıyla iade ede ceği faizsiz bir borcu O'na verecek olan kimdir?"397 mealindeki beyanında gö rüldüğü üzere kat kat artış gösteren bir şeye benzetmiştir. Bunun sebebi -nihai gerçeği bilen Allah'tır ya- şu olmalıdır ki, aziz ve celil olan Allah dünya hayatın daki insanların bazan sayı çokluğuna, bazan yeryüzü seviyesinden yükselmiş olup diğer insanlara ve mekanlara yukarıdan bakmaya imkan veren bahçele re, bazan da çok ve büyük olan nesnelere rağbet gösterdiklerini ezeli ilmi ile bildiği için sözü edilen hususlara benzetme bağlamında insanları karşılıksız harcamaya teşvik etmiştir, ta ki ezeli ilminde yer alan bu hususa fili hayatta da insanlar rağbet göstersin. Nihal gerçeği bilen Allah'tır.
Reklam
'Erkeklerin kadınlar üzerinde belli hakları olduğu gibi kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır. Ancak erkeklerin kadınlara göre bir derece üstünlüğü bulunmaktadır' ayetinde erkeğe verilen bir derece üstünlük boşama hakkının elinde bulunmasından dolayıdır.
Sayfa 85
Tevvab, işlediği günahlardan dönüş yapan, tekrar işlemeyen ve günahta ısrar etmeyen demektir.
Sayfa 62
Yaratıcının varlığı
Her insanın yaşamaktan haz duyması ve hayatın kendisine sevdirilmesi ile ölümden hoşlanmayıp ve ondan nefret etmesi, bu âlemin kendiliğinden var olmadığını, başkası tarafından yaratıldığını gösterir. Çünkü hayattan haz duyup ölümden hoşlanmama ve nefret etme tabiatı her sağlıklı insanda vardır. Şayet bunlar tabiat tarafından var edilseydi insan haz duyduğu şeyi tercih edecek, hoşlanmadığı şeyi de reddedecekti. İşte bu gerçek ölümü ve hayatı başka birinin düzenlediğini ve yarattığını gösterir. Ayette de şöyle buyurulmaktadır: "Ölümü ve hayatı yaratan O'dur. Bu âyet, tabiatçıların sözlerinin yanlış olduğunu göstermektedir. Ayrıca her varlıkta birbirinden farklı ve zıt tabiatlar da vardır, aynı zamanda bunlar birbirinden uzaklaşma özelliklerine sahiptir. Bunların kendiliğinden bir araya gelmeleri mümkün değildir. Bu durum onları bir araya getiren birinin var olduğunu gösterir. Ayrıca âlem eğer kendi kendine oluşsaydı, herkes kendisi için en güzel ve en tatlı olan hâli seçer, kötüyü be çirkinlikleri kendinden uzaklaştırırdı. Bu durum sa onun kendisi değil, başka biri tarafından yaratıldığını gösterir.
Sayfa 556Kitabı okudu
savaş ve zafer
Zafer günlerini insanlar arasında dolaştırmanın başka bir gayesi de olabilir, o da şudur: Şayet yardım ve zafer hep müslümanların olsaydı, o zaman kafirler İslam'a girdiklerinde kendi tercihleriyle değil, zaferin sürekli müslümanlarda olduğunu gördüklerinde canlarından korktukları için istemeyerek, zorla ve kahrolarak iman etmiş olacaklardı. Buna mukabil zafer ve galibiyet hep kafırlerde olsaydı, bu defa inkarcılar kendilerinin hak yolda olduğunu düşünecekler ve bu da kendilerini İslamiyet'i benimsemekten alıkoyacaktı. Müminlerin maruz kaldıkları belaların, kendilerinin işlediği günahtan yahut Allah'ın emrini terk etmek veya yasağını çiğnemek suretiyle ilahi emirlere muhalefet etmelerinden dolayı gelmiş olması da muhtemeldir. En doğrusunu bilen Allah'tır...
Sayfa 479Kitabı okudu
Reklam
Dini Konularda Tartışmak
İşte siz böylesiniz; hadi hakkında bilginiz olan konuda tartıştınız. Yani belirttiğimiz meseleleri. .. Bu ayet, dinde bir konunun bilgiye dayalı olarak tartışılabileceğine işaret etmektedir. Burada o insanların, bilgi sahibi olmadıkları bir konuyu tartışmalarını yasaklamaktadır. Nitekim peygamberler de kendi kavimleriyle tartışmışlardır. İbrahim aleyhisselam kavmi ile Allah hakkında tartışmıştır: "işte bunlar, kavmine karşı İbrahim'e verdiğimiz delillerimizdir". Hz. Musa (s.a.) da kavmiyle tartışmıştır. Din konusunda kavmi ile tartışmayan bir peygamber yoktur. İşte bu durum, dinde deliller bağlamında tartışmayı uygun bulmayan kimselerin bu iddialarının yanlış olduğunu göstermektedir.
Sayfa 362Kitabı okudu
Ben onun adını Meryem koydum mealindeki ilahi beyan, kız çocuklara isim koyma hakkının babalara değil annelere ait olduğuna işaret etmektedir.
Sayfa 323Kitabı okudu
[Kur'an'daki Darb-ı Mesellerin Hikmeti]
Allah Teala'nın Kur'an'da örnek getirip andığı mesellerde çeşitli hikmet ve deliller bulunmaktadır. Birincisi, aralarında müşterek bir illet bulunması halinde hakkında nas bulunmayan bir hükmün bulunanla kıyas edilmesinin meşru olduğuna ilişkindir. İkincisi, duyu ve gözleme dayanan bilgiler çeşitli gerçeklere ait temel ilimler olup duyu ötesi alemin bilinmesi için kendileriyle istidlal edilebilecek esasları teşkil ettiğine dairdir. Üçüncüsü, Kur'an'da yer alan bu darb-ı mesellerde Hz. Peygamber'in (salat ve selamların en mükemmeli onun üzerine olsun) peygamberliğinin ispatı için delil teşkil ettiğine ilişkindir. Dördüncüsü, Kur'an'da yer alan darb-ı mesellerde, ali ve yüce olan Allah'ın, dünyayı onda bulunan güzellikler-çirkinlikler, yükseklikler-alçaklıklar ile birlikte yarattığının ispatı vardır, şöyle ki, sözü edilen darb-ı mesellerde üstün nitelikli olanı aynı nitelikte olana, değersiz olanı da aynı durumda bulunana benzetmiştir. İşte bu husus da dünyadaki bütün nesne ve olayların yaratıcısının Allah Teala olduğunu, O'nun şeriki ve benzerinin bulunmadığını ispat etmektedir.
Maturidi ve Mutezile'ye Göre Şefaat
Şefaat hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür. Mutezile mensupları şöyle demiştir: Şefaat, sadece günahı olmayan veya olup da tövbe eden kişinin iyilerine yönelik olacaktır. Bize göre ise şefaat, günahkarlar için olur, çünkü günahı olmayanın şefaate ihtiyacı yoktur. Ayette geçen "tövbe edenler ve senin yoluna uyanlar" ifadesine gelince, bunlar tövbe edilmesi gereken günahlara sahip olanlardır, böylelerinin günahları meleklerin istiğfarda bulunmasıyla bağışlanır. Böylece bağışlanma talebinin günahkarlara yönelik olduğu ortaya çıkmıştır, şefaat de aynı durumdadır. Eğer denilirse ki: Adamın biri kölesine: "Şefaate hak kazanacağın bir iş yaparsan hürsün" dese, senin kanaatine göre köle, şefaate hak kazanmasına ve sonuç olarak hürriyetine kavuşmasına vesile olacak hangi ameli işlemelidir: İtaat mı yapmalı, yoksa günah mı işlemeli? Bu soruya mutlaka şöyle cevap verilir: İtaat yapmalıdır. İşte buna bağlı olarak şefaat de günahkarlara değil itaat ve iyilik yapanlara yönelik olur. Buna şöyle cevap verilir: Günahkarlar layık oldukları şefaate, daha önce işleyip dünyadan göçünceye kadar zayi etmedikleri itaatleri sayesinde hak kazanırlar, çünkü müminler bazı günah ve masiyetler işleseler de onların gerçekleştirdikleri itaatleri de vardır. Onlar, bu iyilikleri sayesinde şefaate layık bir durumda bulunurlar, Cenab-ı Hakk'ın, "iyi bir ameli kötü olan diğer bir amelle karıştırdılar"mealindeki beyanında olduğu gibi. Dolayısıyla müminin günahı konusunda şefaatte bulunmak, onun, kötü hal ve amelini düzeltmesine vesile olur.
Reklam
eşler arasındaki hak ve sorumluluklar
İmam Ebu Mansur rahimehullah şöyle dedi:} Erkeklerin kadınlar üzerinde belli hakları olduğu gibi kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır, mealindeki beyanın anlamı şudur: Yani özellikle kadınların erkekler üzerindeki hakları. Bunlar, 1. Mehirin ödenmesi ve geçimin sağlanması; 2. Bir sonraki ayette zikredilen "iyilikle tutmak veya iyilikle serbest bırakmak"; 3. Kadının ev dışındaki ihtiyaçlarını, dini hayatını sürdürmesini sağlayacak ve kendisini cehennem ateşinden koruyacak tedbirleri almak; diye sıralanabilir. Kadınların kocalarına yönelik görevlerine gelince, haklarının birincisine mukabil kadınlıklarını kocalarına cömertçe sunmak ve yataklarını hiçbir kimseye çiğnetmemek; ikincisine mukabil kocanın memnun kalacağı şekilde vefakarlık göstererek nezaketle konuşmak ve Resul-i Ekrem'in, "Kendisine bakınca seni mutlu kılan, seslendiğinde olumlu cevap veren, bulunmadığın zamanlarda kendi canını ve senin malını koruyan kadın" diye övdüğü kadının örneğini teşkil etmek; üçüncüsüne mukabil de kocasını hoşlanmayacağı, canını sıkıp öfkeleneceği şeylerle karşılamamak, bunun yanında hizmetinde bulunup dini hayatının devamını sağlayacak olan aile içi işleri yönetmek. Nihai gerçeği bilen Allah'tır.
Kişi başlangıçta bir şeyi sever, fakat sonu kötü gelir; buna mukabil başlangıçta bir şeyden hoşlanmaz ama sonu iyi gelir. Bunun sebebi nesne ve olayların varacağı sonucu bilmeyişimizdir, ta ki kainatın yönetimi konusunda herhangi bir fonksiyonumuzun olmadığı anlaşılmış olsun. Nihai gerçeği bilen Allah'tır.
[Amellerin Boşa Çıkması İhbat] İçinizden bazıları dininden dönüp küfür halinde ölürse, böylelerinin işledikleri bütün ameller dünyada da ahirette de boşa gider. (Bakara,217)Ayetin bu kıs mında amellerin kafirken ölüme bağlı olarak boşa gittiği ifade edilmişse de aslında iyi amel, ölümden önce inkar etmek sebebiyle yok durumuna düşer. Bu görüşün izahı şöyledir ki ölümün, iyi amellerin boşa çıkmasına sebep teşkil etmesi ihtimal dahilinde bulunmamaktadır. Ameller, vücut bulduğu andan iti baren bizzat küfür sebebiyle yok durumuna düşer. Zira ölümün gerçekleşme sinde kulların herhangi bir müdahalesi bulunmazken küfür onların iradesiyle gerçekleşir, bu açıdan amelin kişinin etkisi bulunmayan bir şeyle boşa çıkması mümkün değildir. Sonuç olarak iyi amelleri yok durumuna düşüren ölüm de ğil inkardır. Ne var ki ayet-i kerimede ölüm faktörü zikredilmiştir. Çünkü in sanların yaptıkları güzel fiillerin tamamen boşa çıkması ölümle gerçekleşmek tedir. Kişinin hayatta olduğu sürece iyiliklerinden faydalanması umulabilecek bir husustur; şöyle ki, iyilikte bulunan kimse inkar yoluna saptığı takdirde bir bakıma güzel davranışlarını inkar edip boşa çıkarmış olur. Ancak bir süre sonra müslüman olunca gemişti yaptığı davranışından ötürü pişmanlık duyar ve bu sayede İslam'dan önceki kötü fiilleri sevaba çevrilir. İşte bu yukarıda sözünü ettiğimiz menfaatlendirme halidir. Nitekim Cenab-ı Hak, "Allah tövbe ve iman edip iyi davranışta bulunanların kötülüklerini iyiliklere çevirir, Allah bütün günahları bağışlayan ve merhamet edendir"21 buyurmuştur.
Şüphe yok ki Allah dilediğini doğru yola getirir. (Bakara,213)Bu ilahi beyanda şunun delili vardır ki Cenab-ı Hakk'ın hidayeti benimsemesini dilediği kimse onu benimser, dilemediği kimse de benimseyemez; çünkü Mutezile'nin dediği gibi bütün insanların hidayeti benimsemesini dileseydi, tefsirini yapmakta oldu ğumuz ayetin sonunda "dilediğini" buyurmaz, "Allah doğru yola iletir" derdi. Sonuç olarak ayette yer alan men yeşau () ifadesi Allah'ın iman edenin bu fiilini dilediğini, etmeyenin ise imanını dilemediğini göstermektedir. Şu halde ayet, "Allah herkesin iman etmesini dilemiş, fakat insanların bir kısmı inan mış, bir kısmı ise inanmamıştır" diyen Mlitezile'nin görüşünü çürütmektedir.
22 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.