Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 5

Ebu Mansur El Matüridi

Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 5 Sözleri ve Alıntıları

Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 5 sözleri ve alıntılarını, Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 5 kitap alıntılarını, Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 5 en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Allah’tan başkasını rab, hâkim ve mâlik bilip tapınan canlı türünün insanlardan ibaret olduğu bilinmektedir.
İnsanların kalplerinde saklanan niyetler, dostluk ve düşmanlık içermeleri açısından gönüllerin ve akılların gözleri tarafından algılanmaktadır.
Reklam
En'âm 3
Gizliliğinizi açığınızı bilir. Neyi yapıp ettiğinizi de bilir...
Elbette Allah insanın içinde olanı da dışında olanı da bilir. Rabbim bizi içi ile dışı bir insanlar ile karşılaştırsın.
“küfür” kavramının asıl mânası Allah Teâlâ’nın nimetlerini örtmektir.
Eğer bu kitap senin katından ise gökten üzerimize taş yağdır...
Kur’an’ın bildirdiği haberler, yani kıyamet ve âhiret azabını ya da İslâm’ın doğuşu ve onun adının yükselişi sırasında inkârcıların başlarına gelecek azap ve yıkımı, müslümanlar karşısında uğrayacakları hezimeti görünce ne ile alay ettiklerinin farkına varacaklardır! Hatırla bir de şöyle diyorlardı : Allah'ım! Eğer bu kitap senin katından gelmiş hakikat ise gökten üzerimize taş yağdır veya bize acı veren bir azap gönder. (Enfâl/32)
Bugünlerde yüce kitabımız olan Kur'an'ı Kerime yapılan saldırı da bu değil mi ona inanmamak ve onu inkar etmek Yüce Rabbim'in katından gelen ve hakikat dolu kitaba inanmayan onu yakanlara, zarar verenlere acı veren azap göndersin nesilleri
Reklam
“O, kendi üzerine rahmeti yazmıştır.” (6/12) Hasan-ı Basri şöyle demiştir: Cenab-ı Hak, tövbe edenleri cennete sokacağına dair kendi üzerine rahmeti yazmıştır. O, hiç kimseyi kendi ameliyle cennete sokmaz, ancak rahmetiyle cennete sokar. Bu konuda Hz. Peygamber'in (s.a.) de şöyle söylediği rivayet edilmiştir: '“Allah'ın rahmeti olmadan kimse cennete giremez.” Kendisine; sen de mi Ya Resullullah, diye soruldu, “Ben de! Ancak Allah beni rahmetiyle ku­şatmıştır” cevabını verdi. O, kendi üzerine rahmeti yazmıştır mealindeki ayet hakkında şöyle de denilmiştir: Cenab-ı Hak, düşmana azap, dosta sevap vermek üzere kıyamet günü insanları rahmetiyle bir araya getirecektir. Yani Yüce Allah'ın, insanları bir araya getirmesi rahmetinin eseridir; düşmana cezasını, dosta da sevabını verecektir. Şöyle de denilmiştir: Bütün insanların bir araya toplanması, Allah'ın rahmetinin eseridir; Allah asileri isyandan vaz­geçirmek, itaatkarları da itaate devam etmeye teşvik için asileri azapla tehdit etmesi, itaatkara da sevabı vadetmesi O'nun rahmetinin göstergesidir.
“Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek mutlaka ora halkını, Allah'a yönelip yalvarsın yakarsınlar diye dert ve sıkıntıya uğratmışızdır.” (7/94) Allah ancak peygamber gönderdikten sonra insanları helak etmiştir, çünkü insanlar farklı mertebede yaratılmışlardır; bazısı akıl ile anlar, onun işitme yoluyla yardıma ihtiyacı yoktur, isabetli görüşleriyle nes­neleri algılayan düşünürler ve alimler böyledirler. Bazıları çocuklar gibi ancak işitme yoluyla hakikati algılar, onlar ancak başkasından duyduğu sözlerle ve devamlı uyarılmasıyla hakikati anlarlar. Bazıları da ne aklıyla ve ne de başkalarından duyduğu sözlerle anlar, ancak başlarına gelen şiddetle, kendilerini değiştirip Allah'ın verdiği nimetlerin de değişmesiyle anlarlar. Onlar aklı ve işitme organı olmayan hayvanlar gibidirler, ancak başlarına gelen sıkıntılardan ve belalardan anlarlar.
Sayfa 460Kitabı okudu
“Eğer (istedikleri gibi) onlara melekleri indirseydik, ölüler de onlarla konuşsaydı.” Bu beyan, “Kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka inanacak­larına dair Allah adına kuvvetle yemin ettiler. De ki: Mucizeler ancak Allah'a aittir. Fakat mucize geldiğinde de inanmayacaklarının farkında mısınız?” (6/109) mealindeki ayetin sılasıdır. Sonra Allah Eğer... indirseydik, buyurmuş ve on­lara istedikleri mucizeler gönderilse, hatta melekler indirilse ve ölüler dile gelse bile yine iman etmeyeceklerini haber vermektedir. Onların mucize istemeleri, doğru yolu bulma arzusuyla yapılan bir istek değil, alay etmek için ve inat ol­sun diye yaptıkları bir istektir. Çünkü onlara bazı mucizeler gelmişti, eğer inat etmeselerdi onlara inanırlardı. Sonra Cenab-ı Hak onların iman etmeyecekle­rini, mucizeleri de ancak inat olsun diye istediklerini biliyordu, bu inatlarını da onlarda katı kalpli bir haslet haline getirerek kendilerini terk etti, hatta onların kalplerinin taştan daha katı olduğunu haber verdi.
Sayfa 200Kitabı okudu
“Allah dileseydi onlar ortak koşmazlardı.” (6/107) Mûtezile şöyle der: Buradaki meşiet, zorla ve cebren yaptırmak anlamına gelir. Yani Allah dileseydi, onları aciz bırakır, belayı ve imtihanı kaldırarak kendilerini şirk inancından engeller­di. Bize göre ise meşiet, tercih anlamına gelen, bela geldiğinde ve imtihan za­manında itaate götüren tercih meşietidir. Sonra cebri meşiet yaratılıştır, müş­riklerin dışındakiler de yaratılmışlardır. Dolayısıyla burada onların meşieti te­'vil etmelerinin anlamı yoktur. Sonra Allah dileseydi onlar ortak koşmazlardı mealindeki ilahi kelamın, baskı ve zorlama iradesi anlamına gelme ihtimali yoktur. Çünkü baskı ve zorlama halinde ne imandan bahsedilir, ne de küfür­den, bunlar ancak tercih imkanı varken ve bilerek itaat etmek durumunda or­taya çıkarlar.
Sayfa 191Kitabı okudu
Reklam
“Hepsini de doğru yola ilettik. Daha önce de Nuh'u doğru yola iletmiş­tik.” (6/84) Hidayet iki çeşittir; biri hakkı bulma hidayeti, diğeri hakkı bilme hidayeti, bu ikincisi açıklama hidayetidir. Bu hidayette müslüman ve kafir hepsi müş­terektir. Hakkı bulma hidayeti ise, resullere, nebilere ve bütün müslümanlara mahsustur. Hidayet burada hakkı bulmaktır, hakkı bilmek değil. Çünkü hakkı bilmekte müslüman ve kafir hepsi ortaktır.
Sayfa 151Kitabı okudu
“De ki: Allah'ın dışında taptığınız şeylere tapmak bana yasak edildi. De ki: Ben sizin arzularınıza uymam; aksi halde yolumu şaşırırım, hidayete erenlerden olamam.” (6/56) Cenab-ı Hak, insanların Allah'tan başka taptıkları şeylere, ancak nefislerinin arzusuna uyarak taptıklarını haber vermektedir. Halbuki tapınılan şeye, nefsin arzusu ile tapınılmaz, ancak bir delil ile, peygamberden işitmekle ve aklın güzel görmesiyle tapılır. Görmez misin ki Cenab-ı Hak, “De ki: Şüphesiz ben, Rabb'imden gelen apaçık bir delile dayanıyorum” (6/57), yani Rabb'imin deliline dayanıyorum buyurmaktadır. Yüce Allah tapılan şeye, ancak delile ve akla uyarak tapılması gerektiğini, onların ise sadece nefislerinin arzusuna uyarak taptıklarını haber vermektedir.
“Biz peygamberleri ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz.” (6/48) Cenab-ı Hak, burada peygamberleri ancak itaat edenleri müjdelemek, isyan edenleri de korkutmak üzere gönderdiğini haber vermektedir. Bu, emretmenin ve yasak koymanın peygamberlerin yetkisinde olmadığını da ifade etmektedir, onların görevi ancak verilen emir ve yasağı insanlara tebliğ etmektir.
“De ki: Hangi şahidin şahitliği daha güvenilirdir?” (6/19) En doğrusunu Allah bilir ya, sanki bu ayette gizli bir kelime bulunmaktadır; De ki ey Muhammed! Hangi şahidin şahitliği daha güvenilirdir? Onlar cevap olarak Allah'ın diye­cekler, çünkü onlar gökleri ve yeri yaratanın Allah olduğunu ve O'nun her şey­den yüce olduğunu itiraf ediyorlar, fakat kulluk konusunda başkasını O'na ortak koşuyorlar ve diyorlar ki: “Bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye onlara tapıyoruz.” (39/3) Yoksa onlar Allah'ın azametini ve yüceliğini ikrar ediyorlar.
“Onlara bir ayet geldiğinde (okunduğunda), Allah'ın elçilerine ve­rilenin benzeri bize de verilmedikçe kesinlikle inanmayız dediler. Allah, el­çiliğini kime vereceğini çok iyi bilir. Suç işleyenler, yapıp durdukları hileler sebebiyle, Allah tarafından bir aşağılanmaya ve çetin bir azaba uğratılacak­lardır.” (6/124) Peygamberliği insanların orta halli olanlarına vermek, deliller için daha zahir ve dünyada insanların büyük sayılanlarına vermekten daha açıktır. Çünkü in­sanlar, büyük şahsiyetlere tabi olacak bir tabiatta yaratılmışlardır; eğer pey­gamberlik onlara verilmiş olsaydı, bu deliller açıkça ortaya çıkmazdı; çünkü insanlar zaten onlara tabi olacak bir tabiatta yaratılmışlardı. Fakat peygamber­lik dünyada insanların orta halli olanlarına verildiğinde, delillerin ve kanıtla­rın üstünlüğü ortaya çıkar, çünkü insanlar, beşerin orta hallilerine tabi olacak tabiatta yaratılmadılar, dolayısıyla insanlar kişilere değil delillere ve kanıtlara uymuş olurlar. Bazıları da şöyle dediler: Allah, elçiliğini kime vereceğini çok iyi bilir, yani peygamberliği, onu zayi edecek olan, ona layık olmayan ve hali ona uymayan kişiye vermez, çünkü böyle birine verecek olsaydı risaleti zayi olurdu.
Sayfa 225Kitabı okudu
25 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.